6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1141
Okunma
Gömüldüm suskunluğa kendimi dinleyerek
Gördüm ki dağlar çöker içimde heyelandan
Kurur tüm ırmaklarım derinden inleyerek
An’lar la avunurum akıp giden zamandan.
Yitiğim “sıla” denen o efsunlu menzilden
Kendimi aramaktan eskidi ayaklarım
Üç yabancı gibiyiz; aklım, ruhum, bir de ben
Ben kimim, gayem nedir? durmadan sayıklarım
Nefsim bir deli rüzgâr, hevesim gem almaz at
Hiç dönmek bilmiyorlar çılgın seferlerinden
Bu serseri akıştan çaresiz kaldım heyhat
Kimse bilmez çektiğimi delişmen hislerimden
Akıtırım içime, sağarak gözyaşımı
Hüzünlerle beslenir garip yalnızlıklarım
Hayat; cilveli oynaş, döndürür de başımı
Sürer ayılmaksızın, sinsi sarhoşluklarım
Beynimde hafakanlar saklambaç oynuyorlar
Koşuşuyor hevesler birbiri ardı sıra
Beni örselemekten bıkmıyor, doymuyorlar
Düşüyorum an be an gizemli kuyulara
Kuyular ki; Yusuf’un kuyusundan da derin
Bir tutuklu gibiyim; tutkular zindanında
Karıştırır aklımı; kışkırtarak gözlerin
Gözlerin bir cemredir alev alev; kanımda
Kaçınır bakışlarım gözlerine dalmaktan
Tutulur kalır diye Yüreciğim ökse’ne
Yoruldum; bilmeceme cevaplar aramaktan
Aşk nedir yürek için, ayak için ökse ne?
Tutuşuyor gözlerim dalınca gözlerine
Büyüdükçe büyüyor içimde ürpertiler
Meğer acı ve lezzet dostmuşlar birbirine
İnsan acılardan da lezzet alırmış meğer
Çıkıp bir dağ başına koyuversem kendimi
Ancak böyle düşerdim tırmandığım doruktan
Vaz geçerek yıkmaktan ellerimle bendimi
Âh! bir kurtulabilsem bu garip tutsaklıktan
Hayali düştü yine ortasına gecemin
Özenerek Hallâc’a “Enel Züleyha” dedim
Esiri oldum artık üç harflik bir hece’nin
Yûsuf’um; ancak dâr’da sükûn’a erer kalbim.