24
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2396
Okunma

Efsane aşkların çığlığı, ulu çınarın bağrında çatlar
Asrın adı kızıl kasırga
İhanet; bağrı açık yosma
Mor işkencelerde
Sayıklarken ruh, can ateşinde
Süzülse kamerden hüznünün çekici yüzü
Yıkasa menekşelerin narin tenini şavkıyla
Didiklenir hain kuşun gagasında
Pulsuz mektuplarım
Kurutur bataklıkların gözyaşlarını, neme müptela begonyalar
Yürüyordu ışıkların üzerine, içimde şaha kalkmış karanlık süvariler
Düşerken tek tek düş askerlerim
Gözyaşına tok törenlerle defnederdim
Sayıkladıkça başucumda ayrılıklar
Beynimi kemirirdi sanık imgeler
Giden giderdi
Soyununca gün sabaha
Her aşk tüketmek için başlardı göğsümde solumaya
Her yol ayrımında yeniden büyürdün içimde
Tam da düşecekken çözümsüzlüğe
Tutulurdu alkışa sevdam
Öyle böyle değil, delice
Kök salardın derine
Rüyalarımda
Kamçılıyordu hırslarım özgürlüğümü
Yıldırımların dişlerinde
Çırpınan bulutlar, dudak ucunda gecenin
Düştü düşecek üzerimize
Kaşıdıkça şeytan aşkın sırtını
Tutuşurdu tanrıların bakışları
Uçkuru çözülmüş evreni kim ne yapsın
Çağırdığında beyaz melek
Kopacak şafakla, kefene bulaşır öd
Yerle bir
Kılıftan kılıfa giren aşkın yüzü
Ki gönül gözü kör olan, kalbin gözyaşlarını ne bilsin
Şimdi;
Günah kalbin cebinde diken
Canın hicranına batan kıymıktır unutulmak
Ve severken umutsuz kalakalmak, aşkın kaburgasında..!
Sude Nur Haylazca