24
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1548
Okunma
/dindi rüzgâr
geçip gitti iz bırakan soluğu/
coğrafyasında en yüksek burca erişmiştik
aşk rüyasında
sap ve kök gibiydik
titreşimleri kesen
aramızdaki keskin kılıçtı
böyle de mutluyduk
uzaktı acıya yazgılı fırtına
görünmez bir el dokunmasaydı eğer bulutlara!
bilinmez bir eşiği atladık
çatlaktı uçurum başı
ay ışığında ters kaldı gölgeler
bu hikâye
taşlaşmış sessizliğiyle
kalemin dilinden dökülemeyen yazıydı
başka zamanın içindeyiz şimdi?
uzak bir denizin kumunda kalmış saati
aynı düşe yeniden kurmak mümkün mü?
gözlerimin aradığı ışık
çölün kurak bekleyişi...
oku kendine çeken yay/ elim!
sen, içimde tek kişilik bedene sığmayansın
ve biliyorum
dönmeyecek, çocuk tebessümünle kalacaksın orda
ben zaten hep aynı, zebil ziyanım kendime
senle kalıyorum, senden çıksam da
sökülmüyor anı hırkam
ki, ağrı sebebim bundan…
seninkini asla bilmeyeceğim!
bende çalıyor İsrafil’in borusu
ellerimle kardığım yaramda
hızlanıyor kan akışım…
her yerin yağmuru başka kalır toprakta
balçığa dönüyor burda
karşılığını ödemeden bırakmıyor hayat!
isyanım yok, dövünmüyorum
ölmek gerekse eğer, iz sürerim ölüme!...
yeter ki bit/sin artık bu bekleyişim
mutlu olunamıyor ulaşılamayanla
deryâ olmak değildi zaten isteğim
yaşamda/kalandan ne kaldıysa artık
hiç değilse, yüksek olsun ağrı eşiğim!
Hâdiye Kaptan
c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir