8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2029
Okunma

dönüyorum
kısacık yolundan sevdanın
elimde solgun çiçekler…
gözlerimde bir kaşif hüznü ki
üşümüş şiirleri,
mahsur kalmış hikayeleri sırt çantasında ve
yalnızlığını
yorgan yapıp donmakta usuldan
bir dağ başında…
vakt-i ayrılık
elim ayağım soğuk/dillerim lal
çığ örtmüş düşlerimi…
yenildim sana
bedenim yara bere içinde,
çok kıyıcıydı vuruşların ,
şimdi söz hançerleri topluyorum sırtımdan bir bir
ve yanmış kuşlarını şehirlerimin…
ne şiir başlamıştı oysa…
ıslak bir gün düşülürken takvimlere
hatırla, dilden sökülüveren tılsımı:
gönder gözlerini
- bakabilir misin?
geceye yazılan bir şarkı gibi
ağır ve ihtişamlı doğarken ay semada
aramıştım belki yeniden,
dünyaya doğuşumun hikmetini
ta ki gözlerinin ışığında
buluna dek aşkı…
evet, ben
seni sevmek için gelmiştim dünyaya
Leyla nasıl geldiyse Mecnun için ve
Ve Züleyha Yusuf’una…
seni sevmenin bir ibadeti
olurdu
geceler boyu gözyaşlarıyla yıkanan
bir özlemi büyütmeye…
dönüyorken
akrepler
vuslatın yalancı baharına
çıldırmış yelkovanların peşi sıra uçtu kalbim
bir martı kanadında
bilmediği o soğuk ve uzak coğrafyaya
sonra
yağmurlar yağdı, geçti…
gökkuşakları geçti semalarımızdan…
bizli şarkılar geçti, nağmeler
bizli dizeler ölçüsüz kafiyesiz…
sonra bir gün
ayrılık çaldı kapıyı
oysa
mevsimlerden aşktı henüz
bir kelebek sağanağı dışarısı
vakt-i ayrılık
hoyratça çekip aldın benden seni…
acıtarak ve kanatarak..
sebepsiz...
sesimi de götürdün ya avuçlarında;
gücüm yetmez yolundan döndürmeye bir daha
yollarım kapandı/ mazinin cinleri
basıyor evlerin damına ....züleyhaaa...
bağırıyor kuyularda hiç yok yusuflar…
mevsim sükutta...
git …
ömrümün değer bilmezi…
Züleyha
dönemeçlerle dolu ömrün son kavşağında
git,
ben yalnız yürürüm
cam kırıklarıyla dolu yolumda…
sonuma...