4
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1309
Okunma
habire el ediyorsun garsona-sıran gelmiyor
kaç kişilik masaya oturttular seni pehlivan?
oysa çoktan
önünde bir fincan kahve olmalıydı değil mi?
hatırı sayılan…
ve gölgeler geçmeliydi köpüğün arkasından
hangi geçmişin adım seslerine ürkeksen bu kadar
ve hangi sığ sulara dalgınsan
bir o kadar da
eğreti bakışların kirpiklerinde ıslak
salkım saçak yüreğinde uzayan
kavli karar eylemiş dünlerken;
ansızın ve davetsiz mi geldi oturdu içine
yine yanıldık misali davranan bir yabancı adam.?
ahh… çok tanıdık bir mesele
desene
ki, eski yaralardır yen içine damlayan
------------
--------
-----
asude demleri
olmazsa olmazların arasına sakladığından beri
umarsızca mı esniyor ceplerinde
avucundaki nasırların en tembeli?
bu yüzden mi fazla geliyor ve
nereye koyacağını bilemiyorsun
kördüğümleri çözmeye adadığın ellerini?
hadi ama
dirseklerinden kıvırıp masaya yasladığın
o yorgun kollarından
kaç kadının sıyrılıp yere düştüğünü
ya da kalmakla gitmek arasında bir yerlerde
rüya ile gerçeğin nasıl örtüştüğünü
ne bilsin masa örtüsü
/çekiştirip durma
--------------
----------
-----
zambak, çığlık ya da tütsü
parmaklarının arasında ufaladığın o görünmez şey
kim bilir neyin dürtüsü?
eğer; anlamsız hiçliğin anlamından
ve dahi kavranamamış herşeyin kavramından
geliyorsan; öğrenmiş olmalısın ki,
o başak saçlarında her zaman
deli rüzgarlarla ayrışmayı sürdürecek çöple saman
-----------------
------------
--------
say ki
boş kaldı fincan
gelmedi kahven ne Yemenden ne Fizandan
hangi telvenin falı daha manalıdırki
kovulmuşluklardan kaçıp usulca
ayak dibine kıvrılan
şu yavru kedinin mırıldanmalarından?
aç / üşüyor ve o da çok yalnız be pehlivan
Mine Özdemirtaş
5.0
100% (5)