9
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1364
Okunma
çok eski bir şiir denemesi bu...
bilmem şiir denir mi?
çok sevdiğim Divan edebiyatına bir kapı açmıştır bende...kırık dökük de olsa bir gönül borcuydu , ödedim...
ha, niye şimdi?
bilmem, yok bir sebebi....
Ne taş üstünde taş kalmış, ne de bir baş, baş üstünde
Su-yı hüzn geçmiş kuy’undan , birkaç yıkık hisar kalmış
Aşka düşüp sevdalılar, yanmışlar Kerem misali
Gün gelip ol meselden , bir yok ile var kalmış
Aslı tutuşup saçından da , yele vermiş külünü
Ol ateşten bugüne, ne kor alev , ne har kalmış
Tarumar olmuş bahçeler, ömürlerin çiçeği solmuş
Dönmüş devran, geçmiş zaman ; ne yaz ne de bahar kalmış
Keder kurşuniye boyarken dağları günbatımlarında
Ne cılız bir ot bitmiş ufkunda , ne ihtiyar çınar kalmış
Boralar fırtınalar götürmüş rayihasın, güller perişan
Dal kırılmış çatı uçmuş , ne sarmaşık ne duvar kalmış
Düşmüş gözden ahlak , vurmuş başını yerlere edep
Ne anaya hürmet , ne de Bağdat gibi diyar kalmış
Muhabbet denen kervan çoktan kaybolmuş gözden
Geriye ne bir yolcu, ne yaren, ne yar kalmış
Ne hal dilinden anlayan ruhdaş, ne vefalı bir dost
Ne derdi yazan ol sultana , bir arzuhal kalmış
Nice gönül ehli sen gibi, meyletmiş şairliğe ey gül
Kalemleri olmuş pür hun , dilleri hep lal kalmış…
gıls
5.0
100% (7)