8
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1495
Okunma

//‘Üz(ül)me, eksilirim, üz(ül)me, azalırım’
ne halimiz varsa görelim,
yorgun argın bırak bizi sevdanın gergefine…//
Önce;
’Yitik bir öykü’ ile boy verir başak ve başlar hikaye
Ayrılıklardan soyutlanamaz somut hayatlar
Kırgınlıklar birikir vişne çürüğü sevdalarda
Bir iç geçirir adam, kader’e sitem dolu bakışıyla
Kadın içine gömer aşkını, dağları yıkan sabrıyla
Sonra;
Kar yağar bir yiğidin hoyrat düşlerine
Nerede biter yol, ırmaklar nereye dökülür
Düşer dikenli düşlerden çığlığı volkan misali
Kanatamaz kimseyi, öyle ya, sıcacıktır yüreği
Kolları (çaresiz) sımsıkı sarılır yalnızlığa sevgili gibi
Peki;
Aşk ne zaman biter, unutulunca mı?
Acı ne zaman diner, hatırlanınca mı?
Döner durur kendi çevresinde hançer
Okun gerdiği yay gibi, acı; deşer yüreğini
Yalanlara kurban vermeden dilini
Doğruya gark olur dürüst sözleri
Çünkü;
Yazılmıştır tarih, o doğmadan çok önce
Söylenecek sözler, dinlenecek ezgiler biter
Yorgunluğu s/aklanır hırsla hırpalanınca ruhu
Genç değildir, zorba yıllar alıp götürdüğünden beri aydınlığını
İçtenlikle dökülür bitmeyen inancı, kahpeliğe ibret olsun diye
Ve;
Hala ’İÇi TİTRER’ adamın, bakınca sevgilinin suretine
Çınlar kalbi, gözleri dolar, gözleri dalar, gözleri ağlar!
Bakışı yorgun, ‘elleri hünerli’, yüreği coşkun adam!
Nice ağıt yakar, durmaz gökkubbe sana rağmen
Uzanır toprağa sere serpe, yağmurun bereketi
Güneş açar, güneş parlar , başaklar boy verir hikayemizde…
Buğday Başağı der ki;
Dirençtir çabası hayata, kardeşliğin kutsallığna saygıdır sebebi
Çiçekler büyür nefesinde, ağaçlar selam durur emeğine
Onun adı zemheri, onun yüreği panzehir ruhun ayazına
Onun isyanı hayata, onun zulmü kahır çeken ruhuna
Onun kederi hasret, onun hasreti, zamansız gelen aşk(ın)a
-kanarken mübarektir yarası, kabuk bağlarsa bozulur acısının büyüsü-
fulya/aralık2010
5.0
100% (9)