1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
926
Okunma
Su sesini Hozat’ta duymuştum
ezbersiz akıyordu
iki kayanın
iki tarihin
ve bir yaşamın arasından
kar
köşeli kristallerini kırıyordu
o sese
sus. Dinle.
Çarpışıp kırılan altıgenler
bir mucize oluyordu
geceydi. Üç-beş nöbetiydi.
Ümit Çavuş
türkü söylüyordu
nöbet yerinde
Kütahyalıydı
şafak doğan güneş diyecekti
42 gün daha beklese.
Su sesini Hozat’ta duymuştum
anımsamaya çalışıyorum
bekle.
Üç-beş nöbetinde
bir meşe ağacı
henüz çıplaktı
beş-on metre ötemde
Akıyordu bir ilkbaharın eşiğine
sesi ve kendisi
taşıyordu aklımı
kederimi,
taşıyordu görmediğim
bir iklime
aklımı taşıyordu,
uzuyordu zaman
bir saniyeden
diğerine.
Delilik ne güzeldir
İki kaşımın arasına
bir çiçek
çizemesem de.
Ümit Çavuş bir çiçek taşıyordu
sağ bileğinde
gittiği
ve dönemediği her yere
papatya gibi bir şey işte
her gün üzerinden geçiyordu
tükenmez kalemle
ezbersiz bir özenle.
Kanı şırıl şırıl
o çiçeğin derinine
ve öncesine.
Bir kız seviyormuş
kızın bundan haberi yok
adı bir çiçeğin adıymış
Kütahya’nın bir ilçesinde.
Su sesini Hozat’ta duymuştum
olmayan bir çiçeğin üzerinden geçiyorum
silinmesin diye
tükenmez kalemle
Ümit’teki özenle.
Su sesini duydum az önce
beş yılın ötesinde
söylediği türküyü unuttum
ahh
bi aklıma gelse.
Sus esini duydum
o türkü geçiyor aklımdan
dudaklarım üşüyor yine
seni ellerinden öpüyorum
bileklerimizde birer çiçekle
şafak doğan güneş olacaktı
42 gün daha beklese
Bir mayından ölmese
O türküyü anımsar gibiyim
Dinle.