19
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
3123
Okunma

akşamın sakin habercisi
göründü denize inen sokağın köşesinden
ağır ağır çıkıyor parke taş döşeli yokuşu
yine
eli kolu dolu
yine
neler getirmiş kaçtığım İstanbul’dan
hatıraların kara yasına
kara bir pelerin gibi ömrünce bürünüp de
gönlümle hem dem inleyen Bestenigâr Kalfanın
ömrüme mal ettiğim bestesince
"çok sürmedi geçti tarâb-ı şevk-i baharım" diyen gençliğimi mi
yoksa
elli sekiz sonbaharın
birikmiş nedametini mi getirdi Emirgân’dan
artık sormuyorum
...
bir acılı ikindidir bu
sevda gibi vefalı
sevgili gibi bigâne
hasret gibi pervasız
ve ben umarsız
pervazsız pencerelerde unutulmuş
kadife eskisi
şarap rengi dilsiz perdelere tutunmuş
lodos buğusu gözlerimde
benden geriye kalan son aşkın ardından bakıyorum
...
kasım rüzgarında uçuşan saçlarıma
ayaklarıma dolanan kara eteklerime aldırmadan
arsız zakkum pembelerini gölgelerin örttüğü sahile çöken
akşam alacasına karışıp
tarifesiz bir seferin
son vapurunu bekleyen köhne Burgaz iskelesinde
kimselere görünmeden
tecessüs ışıltılı gözlerden
kendimi saklıyorum
...
dal ayrılmadan
yeri belli olmaz derler ya
kuru bir akasya dalı misali özlüyorum ben beni
bendeki seni
sendeki güzelliğimi
ki şarap gibi
eskidikçe güzelleşen sana yazılmış bütün şiirlerimi
tekrar tekrar okuyorum
velhasıl maziyi
bir nefes gibi
bu garip ikindi vakitlerinde böyle her gün
derin derin içime çekiyorum
ne gariptir ki
soluk alamıyorum
yetmiyor tutunmaya hayata
ne acıdır ki
yaşıyorum sanıyorlar her şeye rağmen
acı bir tebessümüm şimdi bilirim
uzak dost dudaklarında
oysa ben
ölüyorum…
CEYDA GÖRK
16ARALIK2009