1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1465
Okunma

Uzun, uzun baktım!
Güneş batmadan rüzgârın pespaye ıslığıyla
Teninden düşüp öldüğünü gördüm damlaların
Yorgun Deniz’in avare dalgalarında...
-Sana geldim-
Parşömenin üstünde cansız yatan karınca
Hangi gecenin divit notları öldürdü seni
Soluğu boğazlanan kalem hıçkırığında
Mürekkebin kanatlanışını gördüm acıyla
O son nefesin değişiminden esinlenen krizalitin acemi coşkusuyla
Tenimde kitlenen ay
Kirpiklerimde gerilen arp
Tuzun dudağında yanan arya
Usul, usul dinledim...
Ruhu göç eden yunusun sırtında
Aşkla solungaçlarını uzatan turna vardı yanımda
Mecra uykusunda mevzilenen bulut eğildi yanağıma
-aç bebeğin anne memesini huşu içinde sağışıyla-
Göz göze geldik göğü emen toprağın micazıyla
Her şeyden mahrum
Nuru sevda olan gönül
Dağılan parya
Neye yarar!..
-gidiyorum kalbim kadar uzaklara-
Yavaş, yavaş yüzdüm...
Düş ve sanrı dağlarında
Ezgiler ezilirken kulaçlarımın dermanında sığlaşan derin sular
Haz duyarak dinlediğim doğa
-Esnek likit arasından düzenle sızan kusursuz nota-
Bedenime çarpan bin parça
Yakamozların kılavuzluğunda cenneti içtim
Yıldızlar çekilirken mehtaba
Ne garip!
Okuduğun sayfalarda sürüklenen gece şimdi
Ayraç olarak kullandığın resmin kollarında
Vermezdi suskunluğunu ayrılıklara
Ki; ellerinde o kıl payı yaşam sevdasıyla
Ağla/..................................... /ma
Her fırtınanın yarattığı girdabı kucaklamışken
İçime çektiğim dağlar ve kayalar vız gelirdi
-Sessiz sedasız ölebilirdim, saçlarının arasında-
Sineme iltica eden uzaklığın sisini gömmeyin
Yalnızlığımız görünmesin bir daha...
Çekilin!
Çekilin gideyim...
5.0
100% (3)