23
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2090
Okunma

köprü altı düşlere gebeydi gece / kalkarken tren istasyondan
her bir vagona bir güvercin yerleştirsem diyordu adam
ve her durakta teker teker bıraksam onları
biri onu bulur / kulağına fısıldar mı
“s e n i s e v i y o r u m”
oysa nasıl da kirlenmişti günlerdir
içindeki eşkıya sanki yüzünde
gözlerine vuran öfke/ bekleyiş umutlarının celladı gibi
bir kirli sakaldı özlemine eş olan
onu da kimse bilememişti
nasıl severdi oysa/ belki de özlemişti
şimdi yamalı bohça gibi gezdirdiği bir sevda
farkında bile değil / azığı çoktan bitti
diline konuk olan hiç sevmediği bir türküden
sanki çıkıp gelecekti
hayret ki o biçim
sevmediği türkünün dilinde işi neydi
kadın diyordu…kadın
elle yaralarımı / kanasın
az kaldı yakacağım bu sevdayı
en harlı tarafından
tutuşacak içimde koca bir şehir
çocukları çekin aradan
umudun gözlerine yazık olacak
çalın gözlerimi benden
az sonra bir düş usumda vurulacak
çok zamandır namluda bu heyelan
yorulmuştu öfkesinden
hayli dalgındı bu aralar nedense
kaçıncısı bilmeden bir sigara yaktı
ağlamak istiyordu küçük bir çocuk gibi
umarsız/ utanmadan
ne işi vardı buralarda
hiçbir yere gitmek gibi bir niyeti de yoktu
çoktan giderdi ya
ya gidince gelecek olursa
oysa gidebilseydi
yılın en asi zamanıydı
denizin sesi vuruyordu kulaklarına ara sıra
hiç bilmediği kentlerde
hiç gezmediği sokaklara ağlıyordu şimdi
kuşlar diyordu kuşlar
geçmeyin yakınımdan
göç mevsimi değil
siz gidersiniz
avucumda yetim bir serçe delirir
bu kaçıncı kanat çırpışı / bilmiyorsunuz
dövünürken içimde koca bir deniz
mavi bir patiskada aklım med-cezir
söyleyin bana sevda çığırtkanları
onun olduğu yere nasıl gidilir…
sevgi kaya
"yitirince başlayan sevda mesailerine...!"