4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1747
Okunma
günlerdir suskunum
suskunluğun da bir konuşma şekli olduğunu öğretmişti annem!!
yaslanmışım hayatın yamacına
bahar gelmiş / gitmiş neyime ! çiçek açmış /solmuş çayırlar bana ne!!
alıp başımı gitmenin bir yolunu arıyorum
gitmek ! bir uzak diyar adresi sadece
ya da yol!
gitmek sadece ! gitmek de / nereye?
dün ! oraya gittim!
bir gece yarısıydı / kimsecikler yoktu
göl durgundu / aynen senin gibiydi yüzü
ve yakamoz da zifir gözlerin ıslanmış / baygın!!
saçların dolanmıştı ayaklarıma / kokladığım zülfün!
seni ! ilk gördüğüm park taburesine oturdum
bende bir sigara yaktım / kırk iki dakikalık!!
kaç dolmuş saydım bilmiyorum / kaç tren!
her tren gelişinde yerimden fırladım
insanların şaşkın bakışlarında seni aradım
merhaba demeye değil!!
sadece seni görmeye geldim
yoktun!!
oturdum ! tam senin oturduğun yere
parmaklarımı / parmaklarının değdiği
sırtımı / sırtının yaslandığı
ayaklarımı / ayaklarının bastığı
gözlerimi / gözlerinin baktığı yöne çevirdim
dün akşam oradaydım!!
inan bana / beni nasıl beklediysen
nasıl saatine baktıysan ve nasıl telaş ettiysen
ben de seni aynen öyle bekledim
merhaba demek için değil
sadece görmek!!
yoktun!!
kalktım ! ağır bir taş gibi
kendi kendimi kaldırdım
adımlarım geri gidiyor
sanki bir sonraki tren seni getirecek gibi
saat yirmi otuz gözüm
senin saatin değil bu saatler
yine de döndüm ardıma baktım
yoktun!!
karakolun köşesinden inerken
polislerin şaşkın bakışlarına takıldım
içimden seni onlara sormak geldi
vazgeçtim / bir sürü soru değil mi?
zaten soruları sende bende sevmezdim
belki korkudan / belki belki ! ne bileyim işte
burası eskisi gibi değil gülüm
darmadağın / kaldırım taşları sökülmüş
yerine modern şeyler döşenmiş
ve saçların kara gözlüm
bütün saçların kesilmiş !!
çakıllı kahveye uğruyorum şimdi
kapıda yine o beyaz saçlı şişko adam
durup bir fincan çay içeyim
beyaz peçetelere şiir yazayım dedim
içeri almadılar gülüm
sen yoksun ya ona yordum
ve inan bana kara gözlüm
dün gece ilk kez orada ağladım
çok sessiz etraf
sanki sadece ben varım
her zamanki yerde oturdum
saat on otuz gülüm
tam beş fincan çay bitirdim
her sese kulak kabarttım
merhaba demek için değil
sadece görmek
yoktun!!
üzerinde saatlerce oturduğumuz
o köhne iskele yıkılmış
hani bir sandal aşırıp göle açılalım demiştim ya
işte o sandallarda kaybolmuş
çok şey değişmiş burada gülüm
çayın tadı kaçmış
çingene falcılar yolsuz kalmış
ve kara güzlüm
bütün saçların kesilmiş
bir ara ikimizi tanıyan garson
-abi abla yok mu diye sorunca
kör bir kurşun kaval kemiğime saplandı
öyle yandı ki canım
içim boşaldı
bir çocuk gibi ağladım gülüm!!
kalktım ! saat yirmi üç
sıyrıldım duvar diplerinden
bir kaçak gibi
kimse görsün istemedim
en çokta sen gör istemedim bu halimi
bilirim sen beni hep güçlü görmek istersin
ama dün gece
kapanıp dizlerine
sadece ağlamak isterdim gülüm
anladım ki
avuçlarında ki o tatlı ıslaklık kurumuş
ve yüzünde nurlaşan hüznünde
benden eser kalmamış
anladım ki gülüm
sen giderken benden
bu kara sevdam
dudaklarımda yarım kelimelerle oynaşmış
affet beni kara gözlüm
bir yağmur gibi düşmüştüm ayalarına
ki seni ilk öptüğümde ağlamıştın
ağır vebalindir yaşama hırsım
yoksa ! yok anlamı hiçbir şeyin
yok yok anlamı
sen olmayan her şeyin
unutma gözüm
bu yaşamı seninle bitireceğim
olsan da olmasan da / fark etmez
belki acı çekeceğim
belki seni bir başkasının kollarında göreceğim
belki düğününe geleceğim
-son nefesimde adını zikretmeden ölmeyeceğim!!