1
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
301
Okunma

kırmızı ışıkta geçip, hız sınırlarını aşarken, sana olan hasret ve hararEtim. terhis ettiğim düş düğünlerinin yaman intikamı yüreğimde, kırık/dökük..çaresiz dalışlarımda, vurgun yiyerek çıkıyorum her şiirimden ki kör bir resamın tuvaline b/akıp, spekülatif nidaları derliyorum, sözgelimimden, gidişine yansıyan.
ahh bu keskin sorgular ve kitap dili harfler ve sanığını arayan astiğmat bakışlar ki biliyorum ateş çemberi için ve yakıyorsun parmak uçlarını kasıtsız.
geniş zamanlarda yalnızlık dürtüsü, terli soluklarımızı zorluyor ve üşüyor kelimelerimiz.. kaygan bir patikada sırtımı yaslıyor gibiyim şimdi dallarına..
sus(ay)arak özlemlerimle,
yazarken sana
ve göçerken sana/
kavim kavim.
çarpıyor iyot
sonra, rüzgarın
ıslıkla bilenen yerleri ki
sen beni,
şiir şiir
dudaklarımdan
öpüyorsun..
burkulan bir şey var
yine de aramızda..
uysal günlerimde
uyanırken
sAna
terli ve alıngan,
göç yollarının geçtiği
kuşlar çarparken
yüreğimin duvarlarına.
kelimelerinin
savrukluğında
eserek içime serin,
kanatlarını kapılarının
kapatıp,
odaların boşluğuna
hapsediyordun beni ki
Ben seni,
özgürlüğünün
sınırları içinde
sevdim..
hani dokunsam,
dökülecek gibiydi
narin, kİraz çiçeklerin..
-senihissettiğimbiryerdeyim-
başımda
bir duman,
gebe kırgınlıklar
içerisindeyken,
uysal mavileri
çekip üzerinden
kavaltıdan önce
yakarken sigarayı
sen..
anlamlar yükleyip
yazdığın her kelimeye,
anlayamadığım şeylerin
tedirginliği ile uyanıyordum.
iki dudak mesafende
duruyorum şimdi
kulak memene asılı
bir söz,
bir yük gibi.
aşkın kadar yüreğinle
sağanaklarının ertesi,
yağmalayıp topraklarımı
DÜŞselliğinin kuyularına
atarken beni,
en güzel
sömürgem oluyordun
boş kalan sayfalarına
defterimin,
Atlaslar çiziyordun
keşfedilmemiş.
okyanuslar,
ve uçurumlar,
sonra hiç ayak basılmamış
coğrafyalar.
biliyorsun,
sen güzeldin
ve ben kimsesiz
aynı oda’da
aynı renkler içinde
buluşmuştuk
mavi...
sahi,
sırtına dokuna bilirmi
insan
çekerek içine
parmak uçlarındaki
uçurumları.
hani diyorum,
alt dudağımı
ısırsam,
sayfa sonlarına
iliştirilmiş
dip notlar gibi,
ıslak, titrek ve kırılgan
geçer misin,
yüreğimin kuytularından.
sana dolup,
boşalıp sana/
durdum tamam.
saçların ağzıma yapışıyor.
saçların,
en çok dokunmak istediğim
şeydi
bunu sana hiç söylemedim.
bil/iyorum
ses tellerini yırtan
bir ağıdın
anlam bulan
tek kelimesi bu belkide
har harf dökülüyorsun
sayfalara/salkım saçak ki
avuç içlerin kanarken
semaya açılır ellerin.
bil/iyorum..
seninle aramızda
hiçbir şey yok..
bil/iyorum
ve benimle aranda hiç....
sadece,
yağmur yağdığında
sızan
o
toprak
kokusu
o
ıslak
sıcaklık...
(...)