1
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
280
Okunma
bir şiirin derinliğinde
tali yol çıkmazında
uzak uzak ayrılan
insanların
içine düşüp,
kaybolan
mühürlü kelimelerini
biriktiriyorum
kimsesizliğe açılan
bir kapı bu
ruhum...
sen,
küskün uyanırken
bütün sabahlara,
sayıkladığın
kentlere benzerdi
ellerin/
saklardın yastıkların
altında,
ellerindeki izlerle
bir gece
bir kentte kayboldum.
saçlarını çözsen
bulurdum kendimi,
duruldum…
nasılda gülümsüyorsun
aynana hayret
sakin akan
ırmaklardandamı
utanmadın
sabah sabah
yüzünü yıkadığın
suları çekerken içine.
saçlarına dokunacakları
hiç mi aklına gelmedi.
sen nasıl bu kadar alışkan
sen nasıl bu kadar akışkan
olabildin kendine.
peki.
el verip gözlerime
kapa üstüme
bildiğin karanlığı
bir ateş böceği bulup
kalbime ekeceğim..
-canımıniçininiçi-
omuzlarını
öptüm şimdi
ense köküne
ayetler bırakan
dokunuşlarla.
üşürken soluğum,
terli avuç içlerimi
saklayıp,
sonra kavrayıp derinden
sol göğüsünün
altındaki safiri
iyi niyetli besteler gibi
gülüm/seyip,
gölgeler boyunca
uzun uzadıya,
hiç görmediğimiz
rüyaların
tabirini yaparken
dudAKların
ve akarken mavi
haylaz hevesler
düşerken
saçaklarından
tüm eksikliğimle,
önce kapatıp ağzımı ama
sonrasız sus(a)malı
belki/
önce sana
sonra hayata ki
toprak kokuyorum yine
beni çağırıyor atalarımın
göç ettiği rüzgarlar,
bir göl kadar deniz
ve taşlara kazınmış
harfler.
elimde iki taş
biri akik
diğeri mu allak...
kanıma bulaşan
bir söz oldu yaşamak
boşluğuna yaslanıp
sırtının
izledim
dudaklarını
anlat diye
nasıl düşer heceler
yerin çekimine..
bir bulut çekip üzerime
sanırım şimdi gece
düşlere açılan kapılara
sürtüp
beklentilerimi
düşürdüm ellerimden.
kısılmış sesini duydum
ve tırnaklarını keskin
evimdeki Ay/saatinde.
terliyordum
kaygan zeminlerinde
pembe istiridyeler
topluyordum
parmak ucu dokunsallığımla
üşüyen yerlerine
çarparken soluğum.
yürüme bilmeyen
bir adamın
yılkılarla
yurt değiştirmesi
kadar
dörtnala durdum.
mevsimlerin ortasında.
bir daha/
bahar olur muyum?
(...)
5.0
100% (5)