13
Yorum
44
Beğeni
5,0
Puan
529
Okunma
Bir seyyah gibiydin,
omzunda taşıdığın öyküler,
demli hatıraların isli dumanıyla yürürdü peşinden.
Meğer aradığın Kayra,
tenha bir pazar yerinde unutulmuş bir iz
kırık aynadan sızan
ince bir kan lekesi.
O leke,
ruhuma saplanmış suskun bir kıymıktı.
İçimde deprem, dışımda uğultu;
sızlayan şakakta dalga dalga büyüyen sancı.
Ne fener var burada,
ne sığınak
yalnızca talan edilmiş düşlerin kör kuyusu.
Sesin bir vurgun gibi kıyıya vurur,
sonra sessizce susar.
Nar gülü takmışsın gerdanına
dili bağlanan bir hasret konuşur sende.
Sular kıpırdar, mor yakamoz çırpınır
gökyüzü sana kısa bir nefes verir.
Yorgun bir saatin sesi boşlukta titrerken
ardıç gölgesinde ellerin üşür;
yarım kalmış doruklardan
ince bir çiy iner üzerine.
Bak, o körpe gazel şimdi ne ağır
sessiz,
liyme liyme sırra dokunan,
kanayan bir kelimenin hakkı kadar gerçek.
Yarın içimizde uyanacak kıpırtı,
belki de sessiz bir rüzgârın devrimidir.
Ela gölgeler yükselir,
bir demet gibi çoğalır içimizde.
Yenilginin arasından süzülen ateş
yine de öğretir insana
Gerçeğe tutunmak,
kılıç gibi keskin bir sessizliği avuçta taşımak
....
5.0
100% (22)