10
Yorum
42
Beğeni
5,0
Puan
534
Okunma
Ey ay yüzlü gece,
yâr çeşminde saklı kuyu;
gözlerin
uçurumun kıyısında salınan evsiz bir boşluk,
dudaklarında kırık bir yıldız,
yeşil bir rüyanın nemi
göğsüme sızıyor.
Kent, rutubetle kabaran bir yaradır;
duvarlarında vakit,
uzayan saçlarım gibi kıvrılarak bekler.
Bir köşede uykulu çayın buharı
kırık bir kuşun yâre dönüşüne karışır,
sessizce…
Yaprak fırtınası iner
tesbihin eksiksiz taneleri gibi.
Esen yel
heybemdeki yorgun bir dert;
bütün sürgünleri gözümden uzak
bir akşam çizgisine savurur.
Sen,
hiçliğin kıyısında duran
tırnak izim.
Boynuna asılı ilk düş,
çökmüş bir ruhun çoğalan zıllarında
yeniden doğar.
İncirin bulanık tadı
çocuğun salıncakta bıraktığı gölgeye siner;
An, o gölgenin içinde
kendi nabzını dinler.
Ve şimdi…
gelme.
Sadece bu loşluğun kıyısında dur;
alıp götür bir avuç nemi
bu dilsiz hiçlikten.
Çeperde dökülen kapılar önünde
fısılda bana
dünya, elimizden sarkan
ipsiz bir büyü.
....
5.0
100% (20)