0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
137
Okunma

O, sığ sularda bir ilk nefes gibiydi.
Bana geldiğinde, rüzgâr tuzu,
ve bilinmez derinliklerin
o ıslak, yeşil, kadife kokusunu taşıyordu.
Sırtını dönmüş bir denizkızı heykeli,
yıllarca dibinde dinlenmiş bir batık gemi
ve yosunun sessizce ele geçirdiği
eski, paslı bir çapa gibiydi aşk.
Ne zaman ellerimden tutsa,
avuçlarımda tuzlu suyun izi kalırdı.
Zamansızdı ve formsuzdur onun sevgisi,
gelgitlerin ritmiyle büyür,
kayalıkların çatlaklarında saklanır.
Onun gözlerinde gördüğüm gökyüzü,
deniz dibi kadar koyu,
ama milyonlarca kum tanesi kadar da
parıltılı, küçük sırlar barındırıyordu.
Aramızdaki her sessizlikte
deniz kabukları fısıldaşırdı sanki,
geçmiş fırtınaların ve
gelecek dinginliklerin hikâyesini.
Ben de bir deniz feneri oldum ona,
bazen yorgun ve tek başına,
ama hep aynı noktadan
o yosun kokulu aşkın
hiç sönmeyecek ışığını yayan.
Biz, karada yürüyen
iki damla okyanus suyuyuz.
Ve biliyoruz ki;
gerçek evimiz,
ilk kokusunu aldığımız
o ıslak, derin yosun kokusunda.
Hüseyin TURHAL
5.0
100% (1)