0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
43
Okunma

O bir gölge. Odada değilken bile varlığını hissettiğin, hareket ettiğinde ise tüm sesleri yutan, yumuşak bir gölge. Onu izlemek, dünyanın aceleci ritmini bir anlığına durdurmak gibi. Her adımı, aceleye kapılmamış, yüzlerce yıllık bir bilgeliğin ürünü. Sanki tüm evrenin sırları, onun kehribar rengi gözlerinde, ufacık bir yansıma olarak duruyor.
Kedi, bize sınırları öğretiyor. Ne kadar yakınlaşabilirsin, ne zaman durman gerekir. O, sevgi dilini kendi kurallarıyla konuşan, bağımsızlığın en saf hali. Kucağına geldiğinde, o an sadece sana aittir; ama o an bittiğinde, tekrar kendi ormanına döner. Ve o orman, senin koltuğun, senin halın olabilir; ama yine de içerideki ruh, her daim vahşi ve özgürdür.
Mırlaması, tüm dünyanın gürültüsünü susturan, kadim bir mantra gibi. O ses, sadece fiziksel bir titreşim değil; sanki evrendeki tüm iyilik ve huzur, o küçük bedenin içinden süzülüp havaya yayılıyor. Ona dokunduğunda, hissettiğin yumuşak tüy değil, o içindeki yoğun, sıcak enerjidir.
Ve o uyurken, kıvrılmış bir hilal gibi, dünyanın tüm yüklerinden azade oluşu, sana en büyük dersi verir: Var olmak, bazen sadece sessizce nefes alıp vermekten ibarettir. O, ne geçmişe ne de geleceğe takılır. Kedi, her zaman şimdi’de yaşar. Ve bu yüzden, her kedi, saksıdaki bir çiçek değil; kendi kendini yaratan, kendi yörüngesinde dönen, tüylü ve gizemli bir küçük gezegendir.
Hüseyin TURHAL
5.0
100% (2)