2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
91
Okunma
Bana güçlü ol, sabret dediler…
Sanki içimdeki kırıklar kendi kendine iyileşirmiş gibi.
Kimse sormadı, ‘Daha ne kadar dayanabilirsin?’ diye…
Kimse durup, ‘Sen iyi misin?’ demedi.
Herkesin gözünde dimdik duran bir ben var;
bir de geceleri sessizliğin içine çöken,
içine attıkça ağırlaşan, kimseye anlatamayan bir ben.
Güçlü olmaktan yorulduğumu söyleyemedim,
sabretmekten içim acıdı,
ama yine de sustum.
Çünkü herkes alışmış benim dayanışıma,
kimse fark etmiyor içimde neyin çöktüğünü.
Keşke bir kez olsun biri gelip,
‘Yükün ağırsa bırak, ben de tutayım’ deseydi…
Ama olmadı.
Benim payıma yine sessizce ayakta kalmak düştü.
Kimse bilmez…
İnsan en çok, ‘Nasılsın?’ sorusunun gelmediği günlerde parçalanır.
Çünkü sormayanın yokluğu,
söyleyemediğin her şeyden daha çok yakar.
Ben sustum,
çünkü sustukça anlaşılır sanmıştım.
Meğer sessizlik insanın görünmezliğini büyütüyormuş.
Ne kadar içim acısa da yüzümdeki o ‘idare ederim’ ifadesi
herkesi kandırmış, bir tek beni bırakmamış.
Bazen geceleri kendi kendime
‘Biraz daha dayan, sabah olur’ dedim.
Ama bilmediğim şey şuydu:
Sabah olmak, içimdeki karanlığı hiç azaltmıyormuş.
Gün ışığı sadece duvarları aydınlatıyor,
içimi değil.
Ve en kötüsü…
Kırılmamak için güçlü görünmeye çalışırken
en derin yerimden kırılmışım.
Kimse fark etmedi.
Herkesin dünyası dönsün diye
ben kendi içimde durmayı unuttum.
Beni yoran acı değil,
acının bile fark edilmemesiydi.
Sonra anladım…
İnsan bazen güçlü olduğu için değil,
kimsenin tutmaya niyetlenmediği bir elde
düşmekten korktuğu için ayakta kalırmış.
Ben de öyle kaldım.
Kimse bilmesin diye yüzümü topladım,
kimse yük sanmasın diye içimi susturdum,
kimse kırılmış hâlimi görmesin diye
kendi kırıklarımı kendimden sakladım.
Ne zaman içim acısa,
‘Geçer’ dediler…
Sanki zaman her şeyi onaran bir usta,
sanki kalp kırılınca kendi kendine yapışıyormuş gibi.
Oysa bazı acılar geçmiyor,
sadece konuşmadığın için
kimsenin haberi olmuyor.
Geceleri içimde biriken sessizlik
gündüzden daha ağır…
Bir insanın kimseye anlatamadığıyla boğulması
en keskin yalnızlıkmış,
ben bunu öğrendim.
Ve en sonunda şunu gördüm:
Ben susunca herkes rahat,
ben dayaninca herkes huzurlu…
Hiç kimse durup demedi ki,
‘Senin güçlü görünmenin arkasında
kaç tane çığlık var?’
Belki de en ağır olan şey,
kimsenin bilmediği bir acıyla
her gün yeniden doğmaya çalışmakmış.
Ve ben…
O acının içinde bile ayakta kalmayı öğrendim,
kimse için değil—
kendi kendime çöküşümü saklamak zorunda kaldığım için.
Ve artık biliyorum…
Beni en çok yıkan acı değil,
acıya alışmamı izleyen insanların sessizliğiydi.
Kimse ‘Yeter, bu kadar yük tek başına taşınmaz’ demedi.
Kimse elimden tutmadı.
Kimse gözlerimin içinde sakladığım karanlığı görmedi.
Ben sessiz kaldıkça herkes rahat etti.
Ben dayanmayı seçtikçe herkes beni güçlü sandı.
Oysa bilmedikleri bir şey vardı:
Güçlü görünmek, en çok zayıf olduğun yere perde çekmektir.
Ve o perdeyi kaldıracak kimse olmadığı zaman,
insan kendi karanlığıyla baş başa kalır.
Ben de kaldım.
Hem de en derin yerimde,
kimsenin bilmediği bir sessizliğin içinde…
Geceleri içimde çöken o ağırlığı
kimse fark etmedi ama
ben her defasında yeniden taşıdım.
Sonunda şunu öğrendim:
Kimse senin kırıldığını görmüyorsa,
kimse seni toparlamayacaktır.
Ve bazen en ağır gerçek,
kimseye yaslanamayacağını kabullenmektir.
Bu yüzden şimdi…
Ne ‘güçlü ol’ diyenlerin sesine kulak veriyorum,
ne de ‘geçer’ diyenlerin boş tesellisine.
Kırıldıysam kendimle toplarım,
düştüysem kendimle kalkarım.
Çünkü anladım ki—
Beni en çok ben incittim,
en çok da ben iyileştireceğim.
Ve bu dünyada bazı yaralar
kimseye gösterilmez…
sadece sessizce taşınır.”
5.0
100% (2)