0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
48
Okunma

Bazen aşk, eline aldığın bir demet gül gibidir. Önce rengine hayran kalırsın; o kadife dokuya, kırmızının o deli dolu coşkusuna. Kokusu, seni aniden başka bir zamana, başka bir hatıraya taşır. Baş döndürücüdür. Tam da o anda, tüm dikkatin o güzelliğe odaklanmışken, eline batan o iğne ile irkilirsin.
İşte aşk da böyledir. Güzelliği ne kadar yoğunsa, ihtimal dahilindeki acısı da o kadar keskindir. Sen ise, benim için sadece o kırmızı rengin kendisi değilsin; sen, o rengin ardındaki o ince, görünmez, ama varlığı her an hissedilen dikensin. Çünkü biliyorum; gerçek ve derin olan her şeyin, kendini koruma yolları vardır. Ve ben, seni, o dikenlerine rağmen, hatta o dikenlerin yüzünden bu kadar gerçek buluyorum.
Sana dokunmak, hep bir parça cesaret gerektiriyor. Tıpkı güle yaklaşırken parmak uçlarını hafifçe geri çekmek gibi. Ama o dokunuş gerçekleştiğinde, o yumuşak yaprakları avucunda hissettiğinde, tüm riskleri unutup sadece o anın saf teslimiyetine bırakıyorsun kendini.
Bizim aramızdaki her şey, o gülün katmanları gibi. Dıştan bakana sadece estetik bir görüntü; ama içine daldıkça, her bir yaprakta farklı bir sır, her bir gölgede farklı bir söz saklı. Ve ben, o gül solsa bile, kokusunun avucumda kalacağını biliyorum. Çünkü gerçek güllerin ruhu, kuruduktan sonra bile havayı terk etmez. Tıpkı senin benden asla gitmeyeceğin gibi.
Hüseyin TURHAL
5.0
100% (1)