0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
49
Okunma

Bazen, en kalabalık odada bile, varlığının yokluğu bir ağırlık gibi çöküyor omuzlarıma. Bu bir boşluk değil, aksine, sensizliğin inanılmaz bir yoğunluğu. Sanki tüm hava, sadece senin nefesinle doluyken aniden çekilmiş gibi. Oturduğum yerde kalıyorum, hareket edemeden; çünkü hareket etsem, etrafımdaki her şeyin senin izlerini taşıdığını daha net göreceğim.
Gözüm, sıradan bir nesneye takılıyor; duvardaki yamuk asılmış bir tabloya, pencereden sızan güneş ışığının toz tanecikleriyle yaptığı dansa. Ve hemen ardından zihnim, en alakasız köşeden seninle ilgili bir anıyı çıkarıp önüme koyuyor. Senin o tabloya bakışın, o tozlu ışıkta saçlarının rengi... Her detay, seni geri çağırıyor.
Aşk, sadece güzel anılar biriktirmek değilmiş meğer. Aşk, en sıradan anları bile seninle mühürlemekmiş. Şimdi, o mühürler kırılmıyor. Her yürüdüğüm sokak, her dinlediğim şarkı, adının yankısıyla dolup taşıyor. Bu bir acı değil; bu, kalbin, ait olduğu yere doğru sürekli attığı bir nabız atışı.
Ve biliyor musun? En çok şunu seviyorum: Seni özlerken bile, bu özlemin beni sana daha da yakınlaştırdığını hissetmek. Sanki o görünmez bağ, mesafeler uzadıkça daha da geriliyor ve beni sana doğru çekiyor. Sen benden uzakta olsan bile, ben seni içimde taşıyorum. Bu, benim en büyük ve en güzel yüküm. Ve ben, bu yükü taşımaya sonsuza dek razıyım.
Hüseyin TURHAL