0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
39
Okunma

Avucumda tuttuğum bu kehribar, sadece bir tesbih değil. O, zamanın damıttığı, milyonlarca yılın tortusunu taşıyan bir parça. Her tanesi, eski bir ormanın nefesini, donmuş bir güneş ışığını fısıldıyor. Dokunduğumda, serinliği ve hemen ardından gelen o sıcak, kadife hissi... sanki tenime geçmiş bir yaşanmışlık.
Her çektiğimde, usulca parmaklarımın arasından kayıp giden her bir habbe, bir mola. Zihnimdeki fırtınaları yatıştıran, aceleyi, telaşı geri püskürten bir ritüel. Rengi, balın en derin tonundan, gün batımının kızıla çalan sarısına kadar değişiyor. Kullanıldıkça, elin yağıyla, terin iziyle daha da parlayacak, olgunlaşacak. Ateş kehribar dense de, o aslında bir sabır taşı.
Bazen, derin bir düşünceye daldığımda, sadece parmaklarımla onu yoklarım. Pürüzsüz yüzeyindeki minik çatlaklar, hava kabarcıkları; içine hapsolmuş küçük dünyalar gibi. Bu tesbih, sessizliğin sesi, huzurun somutlaşmış hali. Biriktirdiğim ne kadar dert, ne kadar sevinç varsa, her bir tanesi ona birer iz bırakıyor. O, benimle yaşayan, benimle yaşlanan sessiz bir dost.
Hüseyin TURHAL