11
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
182
Okunma
Bir sabah,
gözleri ufka takılı,
ellerinde bir bavul, içinde bir ömürle
yola çıktılar.
Ne kadar sessizdi o sabah,
kuşlar bile uçmaktan vazgeçmişti.
Bir umut vardı o bavulda —
biraz iş, biraz ekmek,
biraz da “dönmem” diye yutulan yeminler.
Toprak, ardında kalmış bir ana gibi
susarak uğurladı hepsini.
Köy yolları boşaldı,
kuyular pas tuttu,
sabanlar örümcek ağı ördü üstlerine.
Tütün tarlaları yetim kaldı,
buğday başakları
rüzgârla değil, özlemle sallandı.
Ve şehir…
o dev, beton giyinmiş canavar,
karşıladı hepsini bir ışık yalanıyla.
Bir odada beş kişi,
bir umut beş parçaya bölündü.
Kira kadar ağır,
ekmek kadar zor oldu yaşamak.
Ama kimse dönmedi.
Kimse ardına bakmadı.
“Dönersen yenilirsin” dediler,
“Baktığın yer fakirliktir.”
Oysa asıl zenginlik
çoktan o ardında bıraktıklarıydı.
Yıllar geçti…
Şimdi köylerin taşları yosun tuttu,
mezar taşları eğildi toprağa,
ahırlar boş, çeşmeler suskun.
Bir tek rüzgâr kalmış,
her sabah bir evin önünde
bir gölge arar gibi dolanır.
Ve şehir…
hâlâ ışıklarıyla kandırıyor,
hâlâ umut satıyor bit pazarlarında.
Ardına bakmayanlar,
artık kendilerini bile göremez oldu
aynaların arkasında.
Keşke biraz yürek bırakabilseydik geride,
şimdi soğuyan topraklar ısınırdı belki.
Bir çocuk sesine karışırdı yeniden rüzgâr,
bir köy yolu daha unutulmazdı haritada.
Keşke ışığı şehirde değil,
ocakta aramayı bilseydik;
bir lokmanın bereketi,
bir tarlanın duası olurdu hâlâ üzerimizde.
Belki de dönmek yenilmek değil,
yeniden dirilmektir bazen.
Bir damla ter,
bir avuç toprak,
bir nefes doğa —
hepsi hâlâ bizi bekliyor orada.
Ve bir gün,
kim bilir…
şehir yorgun düşer,
gözlerimiz bir çocuğun gülüşünde köyü hatırlar.
Belki o zaman,
ardına bakmayanlar,
yeniden köklerine yürür.
5.0
100% (16)