5
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
63
Okunma
— uzun hali —
Bir zamanlar…
Toprak kokardı yolumuz,
rüzgârın bile bizi tanıdığı günlerdi.
Ayağımızda düzgün ayakkabılar yoktu belki,
ama içimizde kocaman bir dünya taşıdık biz—
kimse bilmezdi, kimse göremezdi.
Üstümüz çabuk kirlenirdi,
ama kalbimiz kolay kirlenmezdi.
Çünkü biz,
oyuncağı az ama hayali çok çocuklardık.
Her şey oyuncağımız olurdu,
ağaç dalları asker,
telden arabalara dünya sığdırırdık…
Ama bir şey hiç olmazdı:
kimsenin oyuncağı.
Çamurdan evler kurar,
yıkılınca yeniden yapardık,
belki de bu yüzden
hayat ne kadar üstümüze gelse de
yıkılmamayı orada öğrendik.
Biz garip bir nesildik aslında…
Ne telefon gördük,
ne internetin ağır gölgeleri değdi üstümüze.
Bizim kitabımız vardı;
o kitapta adam yazardı,
onur yazardı, söz yazardı.
“İhanet” diye bir kelime
bizim sokaklarımızdan geçmezdi.
Kavga ederdik belki,
ama günün sonunda
kol kola dönerdik eve.
Gönlümüz genişti bizim,
küsüp de sabaha taşımayan cinstendik.
Bizi okula götüren bir el yoktu çoğu zaman;
yolumuzu da kendimiz açtık,
harfleri de kendimiz öğrendik.
Eğrilip bükülmeden…
Tertemiz, pırıl pırıl çocuklardık biz.
Kimsenin arkasından konuşmayan,
kimsenin önünde eğilmeyen…
Özü saf, yüreği tam çocuklar.
Şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki,
biz büyürken kaybolan şey çocukluk değilmiş;
dünyanın masumiyetiymiş.
Biz tertemiz kalmaya çalışan,
kendi gölgesine bile mahcup olmayan çocuklardık.
Bir lokmayı bölüşür,
bir yarayı birlikte sarardık.
En çok da birbirimize iyi gelirdik.
Ve bugün…
Yıllar geçse de içimde bir yerde hâlâ
o çamurdan ev yapan,
telden araba süren çocuk duruyor.
Ne zaman yorulsam,
ne zaman dünya ağır gelse,
o çocuğun gözlerine sığınıyorum.
Çünkü biliyorum:
En gerçek ben,
bir zamanlar o çocukmuşum.
ALİ RIZA COŞKUN
5.0
100% (7)