1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
88
Okunma
“Gülüyor sanırsın… ama bir de bana sor.”
Bir şehir vardı uzaklarda,
Ne büyük ne küçük…
Sıradan bir Anadolu sabahıydı.
Hava, ekmek gibi tazeydi,
Ama onun ciğeri yanık,
Dili suskun, gözleri uykusuzdu.
Adı Ferdi’ydi — ya da en son öyle demişlerdi.
Ama artık kimse ismini hatırlamazdı,
Çünkü kendisi de çoktan unutmuştu
O adla çağrıldığı zamanları.
Küçük bir bakkalı vardı eskiden,
Sattığı şey ekmek değil, umut gibiydi.
Gülen yüzüyle selamlar,
Çocuklara sakız, yaşlılara hürmet verirdi.
Ama bir kadına,
Bir tek o kadına…
Kalbini verdi,
Hem de öylece, ambalajsız, savunmasız.
Adı Zeliha
Öyle sıradan değil,
Kulağa düşen bir şarkı gibi...
Gözleri,
Geceleri daha da karanlık yapan bir çift ışıktı.
Bir yaz günü tanıştılar,
Bir kış akşamı evlendiler,
Bir ilkbaharda kucak dolusu hayal kurdular,
Ama bir sonbaharda…
Zeliha gitti.
Sebep yoktu, ya da öyle sanıldı.
Bir mektup bırakmıştı geriye,
Kısa, eksik, kelimesizdi.
"Ben kendimi kaybettim, seni de almayayım yanıma"
demişti.
O günden sonra Ferdi sustu.
Ama kimse fark etmedi.
Çünkü hâlâ gülümsüyordu.
Bakkalını açıyor,
Çay demliyor,
"Kolay gelsin" diyordu mahalleliye.
Ama sorsan…
Kimse sormuyordu.
Bir akşam kahvede biri dedi ki:
— “Senin gibi adamın ne derdi olur ki Ferdi ağabey?”
Ve o an,
Yıllardır susturduğu bir fırtına
İçinde esmeye başladı.
Ama anlatmadı.
Yine sustu.
Çünkü acıyı en iyi,
Sesi çıkmayanlar bilirdi.
Yıllar geçti.
Oturduğu sandalye eskidi,
Ama oturuşu değişmedi.
Kaldırım taşları yenilendi,
Ama onun ayağı
Hâlâ aynı taşta takılırdı —
Zeliha’ile yürüdükleri ilk yerdi orası.
Bir gün,
O bakkal dükkanı kapandı.
Kepenkler sessizce indi.
Ferdi artık ne ekmek sattı ne gülümseme.
Sokak sustu, mahalle sustu.
Ama en çok da ferdi sustu.
Sonunda bir sabah,
Cebinden eski bir fotoğraf çıktı:
Genç bir adam ve bir kadın —
Deniz kenarında, gülümseyerek birbirine bakan.
Arkasında sadece bir cümle yazılıydı:
“Güler yüzüme bakma... bir de bana sor.”
5.0
100% (3)