0
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
119
Okunma
Bir sabah,
Henüz şafak suya düşmeden,
Bir genç kalktı köyün doğu yamacındaki kulübesinden.
Adı unutuldu sonradan,
Ama o kendine “hiç” derdi.
Anası sabah duasında,
Babası sessizlikteydi;
O ise kalbinde bir çağrı işitti:
Bir ses, ne uzaktan ne yakından,
Ne gökten ne içten,
“Gel,” dedi.
“Gel, çünkü arayan zaten bulunmuştur.”
Genç yürüdü.
Ayakkabıları yırtıldı,
Ellerinde diken yaraları.
Bir dağa vardı — adı Sabır Dağı.
Her adımda taş sustu, toprak dinledi.
Bir mağara buldu orada,
Ve mağaranın içinde bir yaşlı derviş.
Saçı gümüş, gözleri gök,
Ama sanki bakmıyordu göze,
Görüyordu içini dünyanın.
Genç diz çöktü:
“Beni öğret, ben bilmem,” dedi.
Derviş gülümsedi,
“Öğrenmek isteyen zaten biliyor,” dedi.
“Sen bilmemeyi bırak.”
Yıllar geçti.
Genç konuşmayı unuttu,
Kendine bile selâm vermez oldu.
Her sabah su taşırdı,
Her gece yıldızlara bakmadan dua ederdi.
Bir gün derviş dedi:
“Git şimdi, sen piştin.
Ama dikkat et,
Hiçlik ateşiyle yanmayan
Küllerinden doğamaz.”
Genç indi dağdan.
Köy değişmişti, insanlar değişmişti.
Sözler ağırlaşmış, gülüşler yoksullaşmıştı.
Bir çocuk geldi yanına,
Elinde bir ekmek parçası,
“Efendi,” dedi, “aç mısın?”
Genç gülümsedi,
“Ben açım,” dedi, “ama açlık benim dostum.”
Ve ekmeği aldı, ikiye böldü,
Küçüğünü kendine ayırdı.
O anda rüzgâr esti,
Dağdan gelen o ilk ses tekrar duyuldu:
“Şükür böyledir,” dedi,
“Azı paylaşan, çoğa varır.”
O gün, genç
Kendine “hiç” demeyi bıraktı.
Çünkü anladı ki,
Hiçlik bile bir iddiadır.
Bir akşam,
Güneş inerken vadinin ardına,
Bir kadın su çekiyordu kuyudan.
Sular gümüş gibi parlıyordu.
Kadın sordu:
“Ey yolda olan,
Nereye böyle?”
Genç cevap verdi:
“Kalbime.”
Kadın gülümsedi.
“Kalbin çok uzak değil mi?” dedi.
Genç dedi ki:
“Uzak olan benmişim.”
Yürüdü sonra.
Yıllar geçti,
Adımları toprağa karıştı,
Sözü rüzgâra.
Bir mezar kazıldı bir sabah,
Üstüne taş bile konmadı.
Ama her bahar,
Bir çiçek açtı o yerde —
Ne dikilmişti, ne ekilmişti.
Rüzgâr eğilip fısıldardı toprağa:
“İşte aşk budur,
Teslimiyetin son hâlidir.
Kendini silip, kalanı sevmektir.”
Ve o günden sonra
Köyde biri ağladığında,
Bir başka yerde biri şükrederdi.
Çünkü o derviş,
Toprağa karışırken
Kalbini bırakmıştı dünyaya.
O kalp, hâlâ atardı
Her tevazu nefesinde,
Her sabır duasında,
Her teşekkür fısıltısında.
Ve gökyüzü,
Her gün doğarken mırıldanırdı:
“Ne güzel şeymiş,
Olmayı bırakıp var olmak.”
5.0
100% (6)