0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
120
Okunma
Gözlerin ufku aştığında,
Zamanın kadranı durduğunda,
Başlar yolculuk:
Adı Verâ.
Ne gök ne yer,
Ne doğu ne batı,
Verâ, sınırların ötesidir,
İnsanın kendine yürüdüğü menzil.
Orada mesafe arşınla ölçülmez,
Dakikalar güneşe benzemez,
Çünkü Verâ’da zaman,
Sırların nefesiyle akar.
Her düş,
Bir kapı olur Verâ’da.
Her hatıra,
Bir yol gösterici işaret.
Göğün gürültüsü orada susar,
Yeryüzü nefesini çeker.
Kalan tek şey,
Kalbin kendi sesi olur.
Ayasofya’nın taşları oraya fısıldar,
Kökbörü’nün hatırası oraya ulaşır,
Dede Korkut’un sesi orada yankılanır,
Gök Sultan’ın muştusu orada ışıldar.
Verâ, mazinin zincirini kırar,
Geleceğin kapısını aralar.
Orada her isim,
Bir hakikat taşır.
Fatih’in adımı,
Yıldızların yolunda sürülür.
Her fetih,
Orada ruhun içindeki sırra işaret eder.
Verâ,
Hasretin kavuşmaya dönüştüğü yerdir.
Gözyaşı orada inci olur,
Keder orada güle döner.
Çemberin ortasında bir ateş yanar,
Ezelden beri söndürülmeyen.
O ateş,
Yolcunun kalbinde parlayan ışıktır.
Her arşın orada
Sonsuzluğa uzanır.
Mesafe, yalnızca
İnsanın kendinden uzaklığıdır.
Verâ,
Gök ile yerin birleştiği sırdır.
Düşlerin ete kemiğe büründüğü,
Maziyle geleceğin aynı anda soluklandığı mekân.
Orada mistik bir sessizlik vardır,
Ama bu sessizlik,
Binlerce yıldırımın gücünü taşır.
Ve her yankı, yeni bir destan başlatır.
Karanlıkta bir muştu belirir,
“Durmak yok,” der,
Çünkü Verâ,
Sonsuz yolculuğun kendisidir.
Ey yolcu,
Eğer Verâ’ya varırsan bil ki:
Orada hiçbir şey kaybolmaz,
Her şey aslına döner.
Ve işte sır:
Verâ, uzaklarda değil,
Kendi yüreğinin derinliklerindedir.
İşte bütün yolculuk,
Oraya varmaktır.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(5 Eylül 2025)