o’nlar yalnızlığı kulağına dayamasa ve yalnızlık çınlamasa başka şehirde
acının gölgesine değen kavgada öptüm denizi billur gibi akan ırmakların yangın tozu gözbebeğimin içinde gün mü soluyordu yoksa rengi bu muydu sevişmenin hazin yapraklı sonların uzaklığında...
gece ağır ağır ilerlerken bağırdım güneşe ruhumu ayıkladım gülkurusu anılardan ve bir kere daha eskidi zaman boşluk ilhamıma gelen müjdelerin çocukları size yalandan ertelenmiş bir ay’dan bahsetmezdim oysa bırakın ellerinizden düşe kalkan yazgıları...
canımı kesen orman tutarken soluğumu duygularım iki büklüm toprağın altında ki; beyaz bir tohum açıyorum dinlemez mi zeytinler dinlemez mi kıyıda tek başına tekneler sabah saçlarını örerken ölümün ceylan başlı türküler sürgünüm aslında denize... sürgünüm dört mevsim rüzgara...
biliyorum rahatı kaçıyor gökyüzünün ve kuşların taze omuzları taşıdıkça dağlara sessiz kalıyor dilimin ucunda yürüyen gölgeler ki, karanlık bir odanın içinde dans eden ruhum sanki ışık parçası ama ben bana sallayan elleri bilirim hep sonralar doğar
küçük bir serçeye kıyarım
keşke o’nlar yalnızlığı kulağına dayamasa ve yalnızlık çınlamasa başka şehirde
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yalnızlıkla kurulan tuhaf bir diyalog, kulağa dayanan bir boşluk sesi Bir çınlama ki, başka bir şehirden duyulur ve o ses, insanın kalbinde derin bir boşluğa dokunur.
“O’nlar”, belki biziz. Belki hep bir adım geriden gelenler, ya da kendi iç sesine yenilenler. Onlar, hiçbir zaman tam olarak "burada" olamayanlar. Bir şehirden başka bir şehre sürgün edilen duygular gibiyiz. Bedenimiz bir yerdeyken ruhumuz başka bir sokakta, başka bir pencerede, başka bir yalnızlığın içinde.
İnsan kalabalığın içinde de yalnız kalabndır.Fakat başka şehirlerin yalnızlığı daha da derindir.Her sokak, her duvar, her deniz kenarı tanımadığımız bir sessizlikle konuşur bizimle. O sessizlik, kendi içimizde unuttuğumuz ya da bastırdığımız acıları yeniden uyandırır.
Şairimizin, "acının gölgesine değen kavgada öptüm deniz" dizesinde olduğu gibi, biz de acılarımızla barışmanın yolunu ararken, denize, rüzgâra, hatta toprağın altındaki tohumlara dokunuruz. Bu temas bir sığınma değil, bir sürgündür çoğu zaman. Çünkü her ne kadar doğa bizi çağırsa da, biz kendimize hep geç kalırız. Zaman, "bir kere daha eskir" ve biz o eskimişliğin içinde kendi gölgemizle yürümeye başlarız.
"Sonralar" dediği yer tam da burasıdır belki şairimizin.Geç kalmışlıkların, ertelenmiş sevinçlerin, söyleyemediklerimizin ve başkasına değil de kendimize yabancılaştığımız anların toplamı. Şairin “hep sonralar doğar” demesi, umutlu bir bekleyiş değil, kabullenilmiş bir tükenişin içtenliğidir belki.
Tüm bunların içinde bir serçenin kalbine kıyılır. Bu, belki de en masum yanımızın, en savunmasız yerimizin terk edilişidir. Çünkü bazen kendi içimizde hayatta kalmak için o küçük serçeyi kurban etmemiz gerekir. Fakat bu bir kurtuluş değil, bir vazgeçiştir. Bir başka şehirdeki yalnızlığın ağır bedelidir.
O halde soru şudur: O’nlar, gerçekten yalnızlığı kulağına dayamasa, çınlamasa bu denli derinden başka şehirlerde, biz hâlâ aynı insanlar olur muyduk? Yoksa yalnızlık bizi mi şekillendirdi?
Belki de her “sonra”, bu sorunun cevabını içinde taşır.
Sessizlik hep büyür insanın içinde. Ne bir söze sığar, ne bir bakışa. Sadece oradadır; dilin ucunda, suskun bir gölge gibi. Gökyüzü bile bu suskunluğun altında büzüşür durur.Kuşlar uçmaz, dağlar konuşmaz. biz de kendi içimizde taşımaya başlarız bu ağır gölgeleri. Taze omuzlarımızda, sanki yılların yorgunluğu varmış gibi..
"Rahatı kaçıyor gökyüzünün," diyor şair. Bu, sadece doğanın değil, insanın da iç düzeninin sarsıldığını gösterir.
Ya kuşlar! Onlar bile yönünü şaşırırsa, biz nereye uçarız?
Evet, en çok da kendimizi iyi bildiğimiz yerlerde, en çok kendimize yabancılaşırız. Sallanan elleri tanırız: belki veda eden, belki de bizi uzaklara savuran.
O ellerin ardından doğan her "sonra", biraz daha eksiltir bizi. Zamanla anlarız ki, hayat önce elleri çeker bizden, sonra sesleri, sonra yüzleri.
“küçük bir serçeye kıyarım.”
Bu dize, en derin yüzleşmelerden biridir. Kıymak… Ama neye? Sadece bir kuşa değil. Kendi içimizdeki en narin yanadır bu. Umuda, masumiyete, hayal etmeye… Belki de o serçe, hâlâ inanmak isteyen yanımızdır. Ama biz, onu da feda ederiz. Çünkü büyüdükçe duygulara değil, hesaplara sadık kalmayı öğreniriz.
Ve bu sadakat, sessizliği çoğaltır. Gölgeleri de. Artık konuşamayız. Sadece taşıdığımız gölgeler yürür dilimizin ucunda. Çünkü biliyoruz hep sonralar doğar… Ama o "sonra"larda artık serçeler uçmaz. Çünkü biz onları çoktan kıydık kendi içimizde.
Tesbih şair;
Gönül coğrafyasında şiiristanda uzun bir yürüyüşe çıkmış ve gördüklerini kelimelere kendincelik katarak işlemiş bir kalem.i Onun şiirlerinde ele alınan tüm konular birer duraktır.
Her durakta durur, bakar, bekler ve bizi de bekletir bazen. Şiiriyle yürür, yürürken anlatır ve anlattıkça biz de onunla yürümeye başlarız. Herkes anlatır, ama herkes eşlik edemez. Tesbih şiirleri yalnızca anlatmaz, aynı zamanda yanımızda yürür.
O hâlde diyebiliriz ki; Tesbih sadece bir şair değil, bir yolculuktur. Her şiiri bir yön, her mısrası bir pusuladır.
Onun kelimeleriyle yolda yürüyen şiir yolcularız biz.
Yoğun yalnızlık ve hüzün duygusunu, metaforlarla ve akışkan imgelerle derinlemesine hissettiren, şiirsel bir melankoli örneği; zaman, doğa ve içsel sancılar iç içe geçiyor. Tebrikler
Kişisel yalnızlıklar global acılara dönüşebilir mi? Şairin, Somut olanla soyut olanın arasına ince ince motiflediği köprüler, okuyanını özlerine doğru sihirli bir hesaplaşma yürüyüşne çıkarmış... Çok güzeldi... Şiirle kalın ve Sevgiyle.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.