0
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
289
Okunma
(Bu metin, “Yazılar” bölümünde tiyatro formatında yer almaktadır. Müzik eşliğinde okunabilmesi için “Şiirler” bölümünde tekrar paylaşılmıştır.)
(Çekingen bir iç sesle başlar.)
- Sessizsin, suskun.
İçin acıyor biliyorum.
Bana bile anlatmıyorsun artık.
Eskiden yazar, arada aynadan bakardın.
Bazen yüzünü asar, bazen tebessüm ederdin.
Kulakların çınlarken, “birileri beni anıyor” derdin.
Nefes alış verişini dinlerdin.
Herkese sorduğum kadar soramadım sana.
İyi misin?
(Ve dış ses cevap verir…)
- Bazen susmak da lazım.
İçimdeki çığlıkları, sesleri, hıçkırıkları da dinlemek lazım.
Konuş konuş nereye kadar.
Cevabını almamış, alamayan sorular nereye kadar.
Bazen görmek ama görmezden gelmek, duymak ama duymazdan gelmek lazım.
Tıpkı bilip de konuşmamak gibi.
Çok merak ettiysen söyleyeyim, iyi değilim!
- Neden?
- Canım yanıyor.
- Sebep?
- Konuşmak istemiyorum.
- Bana anlatabilirsin.
- Asıl senin bilmemen lazım.
- Belki yardımcı olabilirim.
- Sen buna inanıyor musun?
- En azından ümit ediyorum.
- Etme!
Çünkü eğer ümit edersen, beklersin.
Beklersen, hayal kırıklığına uğrarsın.
Hayal kırıklığına uğradın mı sen hiç, ne demek bilir misin?
- Hıh! Bana mı soruyorsun?
- Evet. Hep sen soracak değilsin ya!
- Bilirim.
Yaşayan ceset misali uyur, uyanırsın. Karnını doyurur, acıkmayı beklersin.
Kısır bir döngü…
Daha anlatayım mı?
(Alaycı bir cevap verir dış ses, biraz sitemkar…)
- Bunlar anlamsız!
Dur ben anlatayım: bir sabah uyanırsın ve çok istediğin, çok beklediğin ve o çokça ümit ettiğin olmamıştır. Kemiklerin kırılmış gibi yığılırsın kendi içine.
İçinden naralar atar, kafanı duvarlara vurursun tenha odalarda.
Ama kimse çığlığına koşmaz.
Beynine yürüyen kan dursun, biriksin, damarların patlasın… oracıkta düşüp ölmek istersin.
Ama hiçbiri olmaz.
Gününe hiçbir şey olmamış gibi devam edersin.
- Çok öfkelisin.
- Evet, çok öfkeliyim!
- Korkuyorum senden. Artık seni anlamak bile istemiyorum.
- Zaten ne zaman anladın ki!
- Her zaman yanında oldum ama…
(Öfke yükselir)
- Sen bana hep ihanet ettin!
Ben acılar çekerken, çığlıklarımı yüreğimde, karnımın içinde hapsettin.
Ses verecek olsam hep “sus,” dedin bana; SUS!
Susturdun…
- Senin iyiliğin içindi…
- Sen benim için hiçbir şey yapmadın! Şimdi geçip karşıma, sanki benim için doğmuşsun, hep bana yaşamışsın gibi yapma, yapma! Biraz sessiz ol şimdi.
- Susayım mı?
- Lütfen!
- Peki!
(kısa bir sessizlik.)
- Üzgünsün.
Üzgünüm…
Bunu yapma kendine.
Sabah ağlayarak uyanıp, gece ağlayarak girme yatağına.
Sebepsiz üzüntülerin olmasın.
- Bir halt bildiğin yok!
Sen git başkalarını mutlu etmek için gülümse.
Susmak istiyorum bir süre.
Şimdi beni yalnız bırak!
- Gidersem, gidersem ağlarsın.
- Ağlamak istiyorum zaten, git!
- Gitmek istemiyorum.
Görüyorum, herkesi çıkarıyorsun hayatından.
Sevildiğini hissettiğin an uzaklaşıyorsun.
Bırak, bırak sevsin seni insanlar, yanında olsunlar.
- Etrafımdaki herkes yalancı!
Gülücükler, sahte sevgi gösterileri… saydırma bana şimdi!
- Anlat işte bana. Atma içine.
- En çok anlattıkları yakıyor insanın canını.
Söylemiştim bir keresinde: gözyaşımı silen eller, ihanet içerisinde gözyaşımla doldurdu silahını ve vurdu beni, diye.
- Haklısın ama…
- Hangi ama?!
Seni seviyorum, “ama” gitmem lazım, olanı mı?
Yoksa, sen iyisin “ama” böyle olma, olanı mı?
Kimsenin anlayarak dinlediği, dinlerken anladığı yok!
-
Seni gerçekten anlayan, sevenler de var.
- Herkes en çok yine kendisi için seviyorken bir başkasını, beni ben olduğum için seven içimdeki sen bile değilken, buna inanmamı bekleme!
- Ama ben seviyorum seni.
- Evet, “ama”sıyla seviyorsun.
Bak! Kendin de söylüyorsun.
- Hayır, hayır! Bunu söyleyemezsin, doğru değil.
- Öyle, öyle…
Git şimdi!
Uymak istiyorum.
- Ama daha çok erken.
Sen bu kadar erken uyumazsın ki.
- Uyumak istiyorum!
- Peki!
Seni seviyorum.
- Bunu uyanınca konuşuruz.
- Uyu…
5.0
100% (4)