2
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
215
Okunma
gecenin çivisiyle mıhlanmış bir dua gibi
düşerken içime ayın karanlık yüzü
sen çağırdın beni
sabrın ve yoksunluğun aralığından
bir gölge gibi sızdım yokluğuna
kan ter içinde geldim
çünkü varlığın kadar yokluğun da çağırır beni
ta en ücra köşesine dek hüznümün
benimle konuşma
sesin yüzyıllık bir yıkım gibi geçiyor içimden
mabetler kuruyorum suskunluğundan
yıkılıyorum kendi dualarımla
derler ki
bir adam durmuyorsa eğer
kalbinden kaçıyordur
oysa ben
tam da oraya gitmek için
öldüm bin kere
bin kere doğdum
ama sen hep
ölümle doğumun arasındaydın
varlığınla kayboldum
yokluğunla bulunduğum yerlerden sürüldüm
hangi sınır çizilir ki sana
sen, hudutsuz bir yakarışsın
ben, seni içimde taşıyan
kaçak bir mülteci
5.0
100% (4)