0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
88
Okunma
Bir ses var dağların koynunda,
Bin yıl öncesinden gelir;
Ne altındandır ne gümüşten
Sözdür, sırdır,
Korkut’un kavalından dökülen hikmettir.
“Ey oğul” der,
“Gölge ol yıkılanın üstüne,
Kılıç ol karanlığın bağrına,
Ve sakın unutma;
Toprak, adına yazılan değil
Uğruna ter ve kan dökülen yerdir.”
Ben işittim o sesi Serhat taşlarında,
Ağrı’nın eteğinde,
Kars’ın buz kesmiş toprağında
Bir çocuk,
Bir kaya parçasına oturmuş
Yitik bir ninninin ezgisinde
Gözyaşlarıyla büyüyordu.
Korkut konuşuyordu yine:
“Delikanlı, yolun dikenli olacak
Ama yüreğin demirden olursa,
Çiçek açar o diken bile…”
Ve sonra sustu rüzgâr.
Ama susmadı söz.
O söz şimdi
Bir Alpagut’un bileğinde mühür,
Bir Akça Kızı’nın alnında dua,
Bir Selçuklu kervanında bayraktı.
“Ey Türk” dedi ses,
“Adın gökte yazılı,
Toprağın altı kadar derin
Üstü kadar serin ol!”
Ey gönül,
Korkut’un sesiyle çınlayan taşlar gibi
Sen de sabrı öğren bu topraklarda,
Çünkü sabır
Kılıçtan keskindir bazen.
Unutma!
Oğuz’un otağına düşen her yıldırım
Yarına yaktığın bir meşaledir.
Kayı’nın çivisi çakıldıysa gönlüne
Eğilme!
Çünkü eğilenin gölgesi olmaz Serhat’ta.
Bir çift göz düşün
Ağlamak bilmeyen,
Sadece duaya dönen bir nazar gibi
İşte o göz
Hudutta nöbet tutar geceleri.
Karanlık pusularda,
Bir Deli Dumrul yürür hâlâ
Köprü sorar geçene,
"Can mı verirsin, toprak mı?"
Yankı yapar her cevap,
Bin yıllık çınar gibi.
Zira bu vatan
Yalnızca toprak değil,
Yalnızca tarih değil,
Bir ömrün vakfedildiği duadır.
Ey oğul,
Bir sancak düşerse yere
İlk eğilen sen ol
Ama unutma:
Sancağı kaldırırken
Omzun değil, yüreğin kanasın.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(27 Temmuz 2025)