1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
128
Okunma
Çocuk salıncağa vuruyordu ellerini,
Dünya henüz oynamaya hazır değil gibi.
Bizse kıyıya vurmuş iki tekne gibi oturuyorduk masada,
Boğazına sığmayan kelimelerle örülü sessizlikte.
Çay istendiğinde bile,
Garsonun bakışları ağırlaştı,
Bir şey söylemek geçti içimden,
Ama o an ne söylesem fazlaydı,
Ya da geç.
Sen bir şey diyecek gibi baktın,
Ama sustun.
Ben ise…
Senin suskunluğunu ezberledim.
Bir ara “İyisin değil mi?” dedin.
Kırk kelime geçti içimden,
Ama sadece “idare” diyebildim.
Sen de başını salladın.
Ne çok şey sığdı o baş sallayışına:
Yorgunluk, özür, sevgi, geç kalış...
O eski bizden bir parça hâlâ buradaydı.
Ben senin çayına şeker atmak istedim.
Ama sen çoktan bıraktığını söyledin.
Oysa ben hâlâ senin nasıl içtiğini hatırlıyordum,
Sen de benimle birlikte içmediğini.
İşte böyle küçük farklarla
Bitti bazı büyük şeyler.
Bir ara gözlerin gözlerime değdi.
Sanki “özür dilerim” dedin içinden.
Ben seni affettim,
ama söyleyemedim.
Çünkü bazen affetmek, masum olanı bile suçlu kılabilir.
Çünkü bazı şeyler,
Severken bile bitebilir.
Çocuk “Anne!” diye seslendi.
Kalktın.
Ben de kalktım.
Ama bir yanımız hâlâ oturuyordu o masada.
Birbirimize bakmadık,
Çünkü bilirdik,
Baksak… kalırdık.
02.07.2025
19:56:19
Emrullah İNANAN
5.0
100% (3)