1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
175
Okunma
Ve ben… nihayet hükmümü verdim.
Zamanın en ağır dilimiyle mühürledim adını.
Öğle ezanından önce,
Gök yarıldı sanki içimde —
Ve sustu bütün kuşlar.
Adını, ezan değil, sela taşıdı semaya.
Ölüm bile senden yana ağladı o an,
Yüzüne dokunmadı rüzgâr bile,
Üşüme diye belki,
Belki de dokunmaya kıyamadı.
Seni, duaların suskun kaldığı bir yalnızlığa yıkadım.
Gözyaşlarım sabun oldu,
Ellerim titreyen bir dua gibi
Gezindi teninde — son kez.
Gönül kefenimi yırttım,
Ve seni, kalbimin en derin çukuruna sardım.
Bir daha gün görmeyecek bir karanlığa
Gömdüm seni.
Sessizce…
Tıpkı gidişin gibi.
Ne bir mezar taşı koydum,
Ne de ardından bir “rahmet” geçirdim içimden.
Adını sildim —
İçimde patlayan kıyametten.
Yokluğun bir tufan gibi çarptı her yanımı,
Ve ben seni,
Hainlerin mezarına gömdüm.
Ardından kendime bir kürek toprak attım,
Hatırlamamak için…
Kendimi bile unutmam gerekiyordu belki.
Yüzümü aynalarda kaybettim,
Sesimi susturdum yastıklarda,
Kalbimi ise…
Senin gidişinle mühürledim.
Şimdi rüzgâr, sadece adını getiriyor kulağıma,
Bir yankı gibi,
Bir kehanet gibi…
Son sözün: “Geç kaldın.”
Biliyorum.
Zamanı da, seni de kaçırdım.
Ama söz veriyorum:
Bu, son gecem.
Bekle beni.
Boş bir sandalye var karanlıkta.
Oturuyorum üstünde,
Birazdan kalkacağım —
Ve yanına geleceğim.
Bir ismin, bir gölgen, bir hiçlik gibi.
5.0
100% (5)