Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Ahmet Mahmut Hakverdi
Ahmet Mahmut Hakverdi

Saadet

Yorum

Saadet

( 2 kişi )

0

Yorum

5

Beğeni

5,0

Puan

110

Okunma

Saadet

Aslında bu bir gündü... Mutluluğun nerelerde saklandığını keşfettiğim bir gün. Çok uzun biliyorum ama umarım seversin. Her kimsen :)

Niçin bu kadar kolay peydah olundun?
İçimde bir yerde saklanıyor muydun?
Hep mi aranınca bulunamıyorsun?
Başka da olur olmadık kayboluyorsun.

Güneş tam tepedeydi.
Bir kaç arkadaştık öyle.
Dar bir odadaydık.
Ne söndü, ne yandı soba.
Öylesine tutuşmuş gibiydi.
Kendi üşümüştü, bizde istifade ettik işte.
O kadar bir sıcaktı.
Belkide dışarıya öykünüyordu yalnız.
Bak, yirmi beş bin metre say kuzeye...
Ne ironidir kolsuzla gezmek lazımdı zaten.
Neyse, yavaş yavaş yüzelim açığa öyleyse.
Ben ve muşlu asker öğretmen.
Feminist müdür.
Sosyoloji mezunu hademe.
Bir pergel ayağı koymadan dolaşıyorduk.
Amörtisörkeri patlamış fordum gibi,
Bir çakıl taşı bahanesiyle savruluyorduk.
Konuları biz seçmiyorduk, konular bizi seçiyordu.
Bir an yürürken atinada, bir an zamanı dürüp bağdata iniyorduk.
Bazen mekkede kaktüs olup bitiyorduk.
Herkes yalandan baş sallıyordu birbirine.
Ve özgünlük rolü yapıyorduk ara sıra da birbirimize.
Ama nihayet kırmızı çizgilere de basmıyor değildik.
Ya hırçın bir boğaymışçasına burnumuzdan soluyor.
Ya kızgın kısrakmışçasına şahlanıyorduk.
Saman alevi olsada, hayvanlar gibi pisliyorduk etrafımıza.
Ya da kendimize sövmeyelim mi dersin? peki.
Eh, nöbetçi kulübelerimiz vardı madem.
Ordumuz vardı ve hattımız, müdafa edilen. Serhatta devriye geziyorduk öyle.
Hiçbir askerimiz uyumuyordu nöbette.
Öyle pür dikkat bekliyordu.
Sinek bile ihlal edemiyordu işte.
Ne uzatırdın be saadetciğim, sadede gelmek bak güç oldu.
Senin yüzünden mana, satırlarda yitip kayboldu.
Pisliyorduk işte o kadar, pisliyorduk.

Bu odanın dışında, iki hücre daha var.
Kürt çocuklar, Atatürkü öğreniyorlar.
Birde bir kaç harf, birkaç sayı.
Ha! az daha unutuyordum, birde türkçe vardı.
Serhattayız, bilmeleri lazım sonuçta(!)
Nasıl kutsandı o kırmızı çizgiler (!)
Öyle onun bunun yol geçen hanı değil ki vatan(!)
Müslüman diye ağuşumuzu mu açmalıyız? (!)
Gelsin her ipini koparan(!)
Heyhatt kızılelma, heyhat nizamı alem.
Bizim kutsalımız işte bu pislemeli kutsamalar.
Neyse çok konuşturma beni.
Na makbul efkarımla, başbaşa kalmak istiyorum.
Bırak şimdilik peşimi.
Bir çember daha açılalım ileri

Dünya denen yerin en şairane köşelerinden.
Ağrı dağını bilirsin, oralar işte buralar.
Az ilerde de ığdır ovası var.
Zaten bunaltan fikri çekişmeler,
Yerini bırakacak güneşe.
Bir arabama bineyim de,
Çakıl taşları ezeyim hele.
Kendimden adamlarla oturayım bu akşam.
Ne diyecekler bakayım.
Birazda körlerin misafiri olayım.
Malum sağırım bu feminist komünistlerce .

Yol kıvrım kıvrım dürülür.
Sen de on, ben diyeyim yirmi.
Şehir mi bana geliyor, benmi celbediyorum şehri.
Bu takribi hergün ediyorum da bu gün başka.
Hicretin bilemem kaçıncı asrı,
Kırk beşinci ramazanında.
Köz ve pirzola kanat klasiği.
Ve telaş pratiği.
Sıcaklığı hararetiyle kıpır kıpır desem,
Geçen ocağa ayıp olacak belki
Fakat adeta mikroplara teleskop tutmuşuz.
Her delikten bir parazit çıkar gibi.
Buna şehir diyorlar farisiler.
Araplar ise Medine.
Hoş Medine denmez medeniyet olmayan yere.
Öyle lahitler öyle mezar taşları.
Bir yeşil görmek, adeta cennete aralanmış kapı.
Ne maviye, ne nücuma dair bir bakı.
Sadece güneşin inatla çarptığı kavruk betonlar,
Ve cin icadı tenekelerden, boğuk boğuk homurtular.
Hakikaten sen bu manzaranın içinde nereden çıktın.
Merak içindeyim, başka hangi fahişeler doğuruyor seni.
Seni hiç ummadık rahimlerin gebesi seni
Hadi bakalım, kırmızılara doğru gidelim seri.
Demir beygirler deh! Yürüyün ileri!

O serseri keşmekeşi telaşa çevirdik.
Sırtımıza bindirip köye kadar getirdik.
Meğer işte sen de araya kaynamışsın.
Hadi bakalım, ne zaman içimize dolacaksın.
Herkes kendine bir görev seçmiş.
O telaşı aynen yaşatmaya sanki ahdetmiş.
Biri közleri yelliyor bahçe kısmında.
Diğeri tencere karıştırıyor ocak başında.
Öyle bir onu ver, bunu al deveranı ki
Anlaşmadan biliyoruz, kimin işi kimin başında
Güneş de öyle kayıyor, uzaktan uzağa.
Bir tek minarenin işi kalıyor.
O da zaten yanıbaşımızda.
Hah! işte o an telaşı kovalıyor sükunet.
Camiden yükselen parmak,
Adeta gök yüzüne işaret.
Yiyin! için! geldi icazet.
Verdi-aldı bitti.
Tüm bu lafıgüzaf bunu içindi.
Ha sen mi?
Yok yok! sıra daha sana gelmedi.
Henüz o şişen midemizdekiyle meşkuldük.
Sessizliğimiz de, biraz gırgır şamataya doğru yol almıştı.
Daha da önemlisi, teravihe az kalmıştı.
Eh ev sahibi İmamıdı ama...
Misafire İkram yalnız yemek olmazdı
Körler mihrap tan biraz verir bazen.
Cübbeden, Sarıktan İkram eder.
Sonuçta imamlar bir birine hep böyle iltifat eder.
Neyse, akşamı paldır küldür hallettik.
Durmadık hemen ardından camiye gittik.
Yarı yarıya namazı da pay ettik.
Geldik semaverin başına, muhabbete bağdaş ettik.
Aman unutmuşuz! kış daha yeni uğurlandı.
Güneş gidince mutlaka, bu aralar uğrardı.
Çay da fayda etmedi, sohbete sarındık.
Körler sağırlar işte, dünyayı kurtardık illa öyle ayaklandık.
Beş miydik? yok yok altıydık.
Ah emektar arabam, sıkış tıkış ayrıldık.

İşte kahpe meltem.
Sahte gün doğumu.
Seni cilve naz körebe oyunu.
Sen sen! çocukluğun duyumu.
Saadet mi desem?
Neşe mi desem?
Huzur mu desem?
Sevinç mi desem?
Sen böylesin işte!
Ne ne olduğun belli,
Ne zamanın belli,
Anlamak için türetilmiş kelime, en az elli.
Hey! mutluluk rüzgarı.
Bugün de güzel estin.
O dönüş yolunda sessiz araba varya...
Orada bir anda geliverdin.
O karanlık delinir, yırtılırdı ya...
Farlarımı kısar-açar bakardım 
Gök kuşağı gibi, gelir gibi yapar kaçardın.
Böyle anlamsız olaylarda hep,
Benimle saklambaç oynardın.
Tek tek azalıyordu araba da, sen çoğalıyordun
Hayret, anlamına kavuşuyordu.
Yalnız başıma kalınca mutmainneyi kuşanıp sarılıyordun.
Halvet oluyorduk o yol boyunca.
Şimdide bir saattir oturmuş, seni anlatıyorum.
Bir divane gibi, anlamsızca!
Sanki bu anı kutuya koysam, idare eder ömrüm boyunca.
Kelimelere bak! bir birini bile bekleyemiyorlar
Dökülüyorlar parmaklarımdan aras gibi hırçın, fütursuzca.

(5Nisan24cuma02.46)

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Saadet Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Saadet şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Saadet şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL