3
Yorum
21
Beğeni
4,9
Puan
400
Okunma

Oysaki,
Bölüşebilirdim ömrümü bir kenarından;
Ekmek gibi değil belki,
Lakin aç bir yoksulun duasına düşen lokma gibi,
Kendimden eksiltip sana sunardım kalanımı.
Su gibi değil belki,
Fakat dudakları çatlamış bir toprağın imdadına yetişen,
O ilk yağan yağmur kadar bereketli,
Bir kabulle damardım sana.
Ve inan sevgili,
Sevebilirdim zar olmuş ruhumla seni;
Sandık sandık biriken sancılarını,
İçini kemiren suskun sanrılarını…
İçinde solmuş,
Zamanın hoyratlığına direnmeyen neyin kaldıysa,
Yek yek diriltirdim,
Kendi ömrümden, benliğimden pay biçerek.
Hülasa sevgili,
Bir adım öteye geçemedi duyulası sesin;
Bir feryâda,
Bir niyaza evrilmedi suskunluğun.
Öylece kala kaldım,
Hınca hınç bir yalnızlıkla,
Bir kalabalığın orta yerinde.
Artık kimsenin kimsesi değilim sevgili;
Ne yolumu gözleyen bir çift göz var menzilimde,
Ne bir kulak, sesime kesilen eşiğimde.
Yankısız bir gürültü gibi kaldım toprağın yüzünde.
Şimdi hangi şiirin canını okuyup sorguya çeksem,
Adın, eşkalin düşüyor zabıtlarıma usulca.
Hangi aynaya baksam,
Yüzüme sinmiş bir yokluk kokuyorsun.
Ve ben sevgili,
Bir tülbent gibi sarıldım yokluğuna;
İnce, saydam ama yırtılası bir hasretle.
5.0
88% (7)
4.0
12% (1)