2
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
316
Okunma

Kadim bir toprağın bağrında harcadım çocukluğumu;
Bir yanım aşkla beslenirken, diğer yanım hüzne doğardı.
Bir arayışla başladı her şey,
Henüz adına “ben” diyemediğim bir surette.
Sesim, annemin ninnisinde yitirirken yankısını,
Adımlarım, babamın izinde yorgunluğa galebe çalardı.
Feleğin beşiğinde unutulmuş bir masal gibi büyüdüm;
Çilesiydi hayatın süt diye zamanın göğsünde soğurduğum.
Boynumda bir muska gibi taşırken var olanın kıymetini,
Yokluk olurdu hep, bir ekmek gibi her öğün sofrada bölüştüğümüz.
Bir düşün ortasında aralardım gözlerimi.
Çırılçıplak bir gerçeklikti her tan yerinde su diye yüzüme çaldığım.
Bir yanım, düşlerinde köy ağası gibi konaklarda sefada;
Diğer yanım bir ırgat…
Ya pamuk tarlasında çabada,
Ya da bir çift öküzün ardında sabanda.
Önümde taşlar seriliydi;
Her biri bir karar, bir yol ayrımıydı.
Kimini kaldırıp göğe savurdum, bir cevap umarak;
Kiminde tökezleyerek acıyla tanıştım.
Zaman, geçip giderken unutmayan,
Ama her geçişte unutturan bir yolcuydu:
İçimde sessizce yürüyen.
Ne bir veda fısıldadı ardına,
Ne de bıraktığı boşluğu anlamla doldurdu.
Aradım durdum sırtında dünyanın;
Bir kimlik, belki de göğsümü dolduracak bir soluk nefes…
Hep başka hayatların gölgesine büründüm.
Kimdim ben?
Rengim, sesim, kültürüm neydi benim?
Ve neden hep bir başkasının masalında uyandım?
Aslında bir mezar taşında yazılıydı cevapsızlık:
“Her doğum, içinde bir ölümü;
Her gidiş de, içinde bir dönüşü taşır.”
Ama ben yürüyordum bir belirsizliğin eşiğinde.
Ve kim bilir?
Belki de kendime uzak olduğum kadar yakındım artık.
Bir gün bir ağacın gölgesine sığındım,
O gün hakikatin kapısını bir kez daha araladım:
Ve dedim:
“Göğe uzanan her dal,
Toprağın derinliğinde bulur özlemini.”
İçimde eski bir dağ köyü arayışı vardı;
Çayın değil, dostluğun demlendiği kahvesiyle…
Ahırda buzağısı, ağılda kuzusu olan,
Sisli sabahlarında horoz sesleriyle uyanılan…
O köyde hâlâ çamura basarak,
Bir kelebeğin peşinden koşan çocuktum ben.
Zaman, bir kuyunun içinde yankılanan bir sesti kulaklarımda.
Ne vakit başka bir sesi dinlemeye eğilsem,
Kendi sessizliğim yankısı büyürdü içimde.
Ve o sessizliğin koynunda,
Şekil buldu yön kavramım:
İnceydi, kırılgandı ama bana aitti.
Ve artık biliyordum:
Dönmek, bir kaçış değil;
Hakikate, özün derinliğine yönelmekti.
Ve kendi hikâyesine dönmeyen her göz,
Sisli bir aynanın aksinde kendini ararmış.
Ve işte şimdi:
Gırla akan zamanın içinden
Bir anlam devşirdim sonunda:
Kendi özüne yürümeyen her yolcu,
Ahraz bir figüranı oynar başkaların sahnesinde.