0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
118
Okunma
Ben seni
bir ömrün susarak geçilen yerinde sevdim...
Kalbim, adını her andığında
saz telleri titredi içimde —
her nota, bir yangın yaktı dudaklarımda
söyleyemediğim bir “kal” için.
Yüzünü ezberlemedim belki,
ama sesin…
bir piyanonun kırık tuşuna benziyordu:
dokunan yanar,
dinleyen susardı.
Bazı insanlar kalmak için değil,
bir ömür susmak için gelir...
Sen, benim en yüksek çığlığımda
sessizlik oldun.
Her adımın yankısı
boş bir odaya çarpıyor şimdi —
ve ben hâlâ
senin gölgenle yürümeye yeminli bir yalnızım.
Kemanla konuşuyorum bazen,
o da ağlamaya başlıyor…
Çünkü ben senin sustuğun yerden
konuşmaya çalışıyorum.
Ben aşkı öğrendim,
ama sevmenin yetmediği yerleri de ezberledim.
Bazen sarılmak değil,
sadece yanında susmak isterdim —
ama sen, benim suskunluğumu bile duyamadın.
Şimdi
bütün şehirlerin ışıkları sönse,
yalnızca senin gözlerinde yanmak isterdim.
Ama sen,
o bakışlarla
bambaşka bir savaşa girdin
ve ben, silahsızdım.
Beni yendin.
Ama gururla…
ama zarafetle.
Ben senin en güzel ihtimalindim,
sen benim en çaresiz gerçeğim oldun.
Aşk dediğin şey,
bazen bir isyandır.
Bazen de
hiçbir suçun cezasını çekmediğin hâlde
ömrünce pişmanlıkla yaşarsın.
Ben sana değil…
Sana veremediğim tüm şiirlerime kırgınım.
Sen bir nefeslik kaldın,
ben o nefesi içime çekemeden…
yandım.