0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
74
Okunma
Çok saygı duyduğum ve değer verdiğim "ÜSTAT" a ithafen yazılmıştır.
Çoban…
Dünya gürültüyle yanarken,
Sen yavaşladın.
Ne el salladın gidenlere,
Ne seslendin kalanlara.
Yalnızca durdun…
Ve durmak, zamanın karşısında
bir tür bilgelik oldu sende.
Omzunda eski bir yelek,
İçinde nice mevsim geçmiş.
Gözlerinde yazılmamış kitaplar,
Dudaklarında söylenmemiş türküler var.
Ama sen konuşmazsın,
Çünkü bilirsin:
Gerçek söz, çoğu zaman sessizliktir.
Dağlar dostun,
Rüzgâr sırdaşın,
Koyunlardan çok,
insanları güttün içinden.
Ama bunu kimse bilmedi,
Sen de anlatmadın.
Bir zamanlar sen de yandın belki,
Bir yüz, bir ses,
Bir şehir düşürdü seni.
Ama sen düştüğün yerden
Toprak gibi kalktın.
Çünkü sen,
yağmurla değil sabırla yeşerenlerdensin.
Sana “çoban” dediler,
Sen gülümsedin.
Bilmezlerdi ki,
Sürüyü dağa götürmek kolaydır da,
kendi nefsini çöle götürüp susturmak zordur.
Bir çay demledin yalnızlığa,
Bir taşla konuştun,
Bir bulutla göz göze geldin.
Sana bakanlar,
sıradan bir adam sandı.
Oysa senin kalbinin tam ortasında
kırık bir ayna vardı.
Her bakan,
kendini onda eksik görürdü.
Sen yürüdün,
Geride iz bırakamayacak kadar hafif,
Ama unutulamayacak kadar derin…
Çünkü sen
gürültüsüz bir devdin.
Ve belki bir gün,
Bir başka adam
Senin gibi susar,
Senin gibi yürür,
Ve biri çıkar,
“O da bir çoban…” der.