0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
87
Okunma
Hayalinle uyandım yine bu sabah güne,
Dünden kalan yüklü bir hüzün var gözlerimde.
Güneş yine sensiz ve öksüz doğmuş, sahiller bomboş,
Yalnızlığıma kelepçe vurmuş, keder dolu yokluğun.
Serçeler konmuş pencereye, seni bekliyor, esmerim.
Bir parça beyaz peynir, birkaç zeytindi mutluluk...
Oysa ne çok severdim seni, yaşamayı göze alırcasına.
Senden başka yağmur yağmadı gözlerimden avuçlarıma,
Ve senden başka bir ışık doğmadı soğuk duvarlarıma.
Gittiğin gün yapraklarını döktü karanfiller, esmerim.
Bizim mahalledeki Ayşe’yle Murat evleniyorlar bugün.
Hani hep derdin ya, "Bizi de çağıracaksınız değil mi nikaha?"
Ayşe’nin küçük kardeşi davetiye getirdi dün akşamüstü.
Şöyle yazıyordu zarfın üstünde:
“Ablam, abim… Şahitlerimiz sizsiniz.”
Gidişini nasıl anlatırım ki onlara? Yıkılmazlar mı, esmerim?
Geçenlerde Hanife Teyze’yi gördüm yolda,
“Oğlum,” diye seslendi, “pek bir dalgınsın… Hastamısın?”
“Yok teyzem, iyiyim,” dedim.
“Hanım kızımızı göremez olduk, nerelerde ki?”
Etrafımda yanan ışıklar bir anda söndü, karardı dünya…
“O artık yok,” bile diyemedim. Sakladım gözyaşlarımı, esmerim.
Yokluğun kasıp kavuruyor geçtiğin, dokunduğun her yeri.
Bu kadar büyük sevilirken neydi bu gidişin sebebi, neydi?
Yakışmadı çiçeklerin ilkbaharda kuruyup yaprak dökmesi,
Yakışmadı sevgi dolu yüreklerin boncuk boncuk yaş dökmesi.
Gidişin sana, yokluğun bana…
Öksüz kalmak sevenlere yakışmadı, esmerim...
Yakışmadı be, esmerim.
Erkan ŞEREMET