0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
176
Okunma
Bugün...
Günlerden ayrılık, aylardan sen,
Yıllardan ise aşkımızın ölüm yıldönümü...
Sana adanmış satırları gözyaşlarım süslüyor,
Senli mısralara başlarken hüzün ve kederle
Matem yayılıyor her bir cümleye.
Nereden başlasam anlatmaya,
Sevgimi nefrete nasıl kurban verdiğini?
Gözlerime bakarken ettiğin yeminleri,
Dudaklarından kulağıma fısıldadığın
Aşk kokan o sevgi dolu sözleri… unuttun mu?
Ben…
Kendi dünyamda öyle mutluydum ki,
Neden çaldın ıssız gönlümün aşk kapısını?
Neden yeniden kanattın
Derinlere saklanan, kabuk bağlamış yaralarımı?
Sevmiyorum artık seni… ama özlüyorum.
Bir nehrin yatağında durulmasıydı sanki
Gözlerimden süzülen,
Kalbimde son bulan aşkın.
Bu gidiş… ömrümün perçinlenmiş kaderi miydi,
Yoksa terk edilmeye alışmış mıydı kalbim?
Cevapsız sorularda sen olup kanıyorum.
Oysa ben… sen olmak için seviyordum seni.
Ve bir gün, biz olabilmek ümidiyle bağlıydım sana.
Ölüme ramak kala,
Hayata tutunacak tek dalımdın sen.
Ne çok sen demişim değil mi bu satırlarda?
Çünkü sensiz,
Bir cümle bile kuramıyorum hayatıma.
Yıllar önce kapatmıştım gönlümdeki aşk kitabını,
Kimse açmasın, bir daha okumasın diye…
Hiç düşünmemiştim oysa,
Bir gün geleceğini,
Cam kırıklarından bir sevda şehri inşa edeceğini.
Benim sana artık, anlam taşıyan bir sözüm yok.
Sadece inandım ve güvendim,
Kara gözlerine…
En büyük acıyı,
En çok sevdiği yaşatırmış insana.
Sen benim, yaraladığın kalbimde İstanbul’sun…
Sen benim, asi yüreğimde masmavi bir okyanussun…
Sana son sözüm:
Allah’ından değil, Aşktanbul…
Erkan ŞEREMET