6
Yorum
45
Beğeni
4,8
Puan
272
Okunma
Bu şehir, kara bir çarşaf gibi gerildi gökyüzüne.
Yanık kireç kokusu sinmiş kaldırımlara.
Siyah elbiseli kadınlara,
Susmayı öğrettiler mahkeme salonlarında.
Bir kayboluşun başlangıcıydım belki de.
Bir hemşire, adımı yanlış işledi deftere.
Ve ben o günden beri eksik bir harfle yaşıyorum.
Eksik bir heceyle konuşuyorum,
Eksik bir rüya görüyorum her gece.
Açık bir pencereden atladı çocukluğum,
kanatları vardı ama uçamadı.
Beni buraya zincirleyen şey neydi?
Zamanın paslı kilidi mi, hatıraların ağır dili mi?
Sarı bir ışık yanıp sönüyor
mahallenin tek gözlü lambasında.
Bir mektup yazıyorum kendime:
"Sevgili unutuluş,
burada her şey yavaş yavaş çürüyor."
Duvardaki saat durmuş,
ama içimde bir takvim ilerliyor.
İntihar eden kelebekler,
ölmeden önce odamın köşesinde bir daire çiziyor.
Ben de mi kaybolmalıyım?
Ben de mi dilsiz kalmalıyım?
Yoksa en gürültülü sessizliği mi seçmeliyim?
Bir hayalet gibi süzülüyorum sokaklarda,
adı unutulmuş eski bir hikâyenin içinde.
Camdan mezarlığın aynasında
kendime son kez bakıyorum.
Ve anlıyorum:
Bazı aynalar; insanı göstermez, sadece siler.
Bazı mezarlar; ölüyü değil, zamanı gömer.
5.0
90% (19)
4.0
5% (1)
1.0
5% (1)