6
Yorum
14
Beğeni
4,9
Puan
843
Okunma

Sen
Geldin
Âlem’e
Gökyüzünden
Bir nur saçıldı.
Yıkıldı Kisrâ’nın
Sarayından ondört burç
Kâbe içine kurşunla
Perçinlenmiş putlar devrildi
Teşrifinle mahzunlar sevindi
Sebebi varımsın Ya Resulallah.
Sen
Geldin
Dünya’ya
Aydınlandı
Katran karası
Geceler nurunla
Söndü Mecusilerin
Yanan bin yıllık ateşi
Kurudu hemen Sâve gölü
Geldin ya nurun kapladı çölü
Gönlümün harısın Ya Resulallah.
Sen
Geldin
Cihan’a
Gelişinle
Huzur iklimi
Sardı dört bir yanı
Dolup taştı vadiler
Sular altında Semâve
Salkım salkım düştü yıldızlar
Geldin bahtiyar oldu yalnızlar
Kollarım sarılsın Ya Resulallah.
Sonra
Umutsuzlar
Umut ile bekleyenler…
Baharındayken kâinat
Rahmetinle sulanırken çöl
Çok erken geldi hazan.
Önce yetim,
Sonra öksüz.
Seni mahzun görünce
Bahçeler, bağlar
Kaldı gülsüz.
Gül kokusunu senden aldı
Sonra, çöle sindi kokun.
Büyüdün!
Farklıydın gülzarda açan cümle güllerden
Yürüdün!
Üstünde gezen bulut sanki beyaz tüllerden
Yeniden nurlandı Âlem
Bir kez daha muştuladı geldiğini
Daha on iki yaşındaydın
Şam’a giden Ebu Talip’ in kervanına katıldığında
Gökyüzünde bir bulut fark etti
Yolunu bekleyenlerin müjdecisi Bahira
Sen Busrâ şehrine vardığında
Onun davetine icabet ettiğinde
Cümle bezirgânlar
Ve girdiklerinde içeri
Sen, dışarıda kalmıştın ve kervan sana emanetti
Başında bekleyen bulut hiç ayrılmadı yerinden
Solmasın diye çöldeki Amine’nin gülü, sana gölge etti.
Vakıf olunca işin sırrına
Rahip Bahira
Ebu Talip aracılığı ile çağırdı
Seni hemen yanına
Yürüdün!
Seninle birlikte yürüdü gökteki bulut
Yeşerdi Bahira’nın içindeki
Bunca zaman büyüttüğü umut
O an anladı bulutun seni koruduğunu
Döndü Ebu Talip’e
Sonra, söyledi senin “çok kıymetli biri” olduğunu…
Kıymetliydin!
Sen gelmeden
Senin hatırana yaratıldı eflak
Gelmeseydin onsekizbin âlem
Yaratılmazdı mutlak.
Sen geldin
Gül kokusunu
Saçtın bütün âleme
Adın yazılınca dilime
Açıldı karanlığın penceresi
Seninle yükseldi insanın derecesi
Yükseldin!
Nurunla aydınlardı Hira
Nübüvvetinle geldi
İlk emir;
İkrâ!
“Oku”!
Seni yaradan Rabbinin adıyla!
O, seni kan pıhtısından yarattı.
Oku! Kerim olan Rabbin sana bilmediğini kalem ile öğretti.
Hira ’da inen ilk nurdu;
İlk rahmetti bu…
Dünya cehaletin doruğundayken,
Zulmet ve karanlık zirvedeyken,
Hira’dan inen bu nur dalga dalga yayıldı
Yanık Mekke çöllerine
Ilık bir meltem oldu;
Kinle, buğuzla taşlaşmış ve insanlıktan uzaklaşmış yüreklere…
Ardı arkası kesilmedi Hazan rüzgarının
Önce gözbebeğin Kasım
Sonra Abdullah
Ve Ebu Talip
Ve can yoldaşın Hatice
Bunca acıya nasıl dayandın? Ya Resul
Üst üste gelmişken bunca hadise
Tesellin oldu kölen Zeyd bin Harise
Nübüvvetinle birlikte imtihanın da başladı
Daha yolun başındayken Ya Resulallah
Seni, önce yakınların taşladı.
O Asr-ı Saadet ki ne mübarek bir asır,
Sana inanmayanlar keşke bunu bilseydi.
Taif de atılan taş, sana değil Ya Resul
Ne olurdu gelip de keşke bana değseydi.
Zalimin elinden çıkan masum taşlar
Kölen Zeyd’ in gözlerinden boşanan yaşlar
Senin mübarek ayağından akan kanlar
Yine de döndürmedi seni yolundan
Sabrın ile yine de duasız bırakmadın
Açtın ellerini
“Allah’ım,
Güçsüzlüğümü,
Zaafımı ve insanlar nazarında hâkir görülmemi
Sana şikâyet ediyorum.
Ya Erhamerrahimîn!
Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin.
Benim de Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun.
Kötü sözlü, kötü yüzlü kimselere mi?
Yoksa işime müdahil düşmana mı?
Eğer bana karşı gazabın yoksa Sen benden razıysan,
Çektiğim bela ve mihnetlere hiç aldırmam.
Üzerime çöken bu musibet ve eziyet
Şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa,
Buna gönülden tahammül ederim.
Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah ve daha geniştir.
İlahi gazabına giriftar yahut hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan,
Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan
Dünya ve Ahiret işlerinin
Medar-ı salâhı Nûr-u Vechine sığınırım.
Sen razı olasıya kadar affını muntazırım!
İlahî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen’dedir.” Diye dua ettin.
Sonra, hüznünü görünce Cebrâil (a.s.) seslendi:
"Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti.
Sana şu dağlar meleğini gönderdi.
Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin."
Dağlar meleği emrine âmade
“ Sen istediğin takdirde
Ebû Kubeys ile Kuaykıan dağlarını
Müşriklerin üzerine kapanırcasına
Birbirine kavuşturayım” dediğinde
Sen, Dağlar meleğine:
"Hayır, ben böyle bir şey istemem.
İstediğim tek şey, Hak Teâlâ’nın bu müşriklerin sülbünden,
Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek
Bir nesil ortaya çıkarmasıdır. “Dedin.
Mahzundun
Üzgündün
Nurun aydınlatırken karanlıkları
Art arda gelen acılarla hüzünlüydün.
Sevenlerin “Hüzün yılı” koydular adını
Müşrikler bozarken ağızının tadını
Ve bir gece
Mescid-i Haram’dan, başladı
Mescid-i Aksa’ya nurlu yolculuk
Cennet bineği Burak’ın sırtında
Yedi kat semayı gezdin.
Evvelini yaşarken kâinat
Sen, ahirindeydin
Cenneti, Cehennemi
İbretle seyrindeydin…
Döndüğünde bu kutlu yolculuktan
Anlattığında başından geçenleri
Yine inanmadılar
Yine kendi bildiklerinin
Birinden geri kalmadılar.
Sonra
Daha sonra
Kalbi taştan katı
Zalimler
Seni hiç anlamadılar.
Asr-ı Saadetinde isterdim yaşamayı
Bir kere olsun yeter mah cemalin görseydim
Hasretinle kavrulmuş gönüllere, çöllere
Kölen olup da keşke bir damla su verseydim.
Sen geldin
Suya kandı gönüller
Sen geldin
Suya kandı çöller
Sen geldin
Çözüldü lâl diller
Sen konuştun
Sustu bülbüller
Sen konuştun
Açtı güller
Diken döktü yollarına
Kadrini bilmeyenler
Daha da ileri gidip
Sen secdedeyken Ya Resul
Deve işkembesi döktüler üzerine
Haber verince gözbebeğine
Ağlayarak geldi
Üzerini sildi.
Bu nasıl bir kindi?
Varlığın Ebu Cehilleri rahatsız ediyordu
Oyunları bozuldukça zorlarına gidiyordu
Ebu Cehiller, Muhammet, gitmeli diyordu.
Gittin!
Aldığın emirle
Yoldaşın Ebu Bekir’le
Çıktın, kapıda bekleyen
Ağzı salyalı azgınların arasından
Gelenlerin seni katletmek için
Kılıçları çıkmışken kınından
Görmediler
Göremediler
İzin vermedi Yaratan
“ Önlerinden bir set, arkalarından bir set çekmişiz,
Kendilerini kuşatmışız, baksalar da göremezler.” (Yasin 9.Ayet)
Sana ait mübarek yorganının altına
Bırakırken amcaoğlu Ali’ni
Müşriklerin seni katletmeye geldiklerinde
Senin yerine O’nu görünce, görmeliydin halini
Kudurdular
Durdular
Ödül koydular
Sükût içinde bekler kâinat mihmanını
Hâtem-ül Enbiyâ’yı müjdelerken Varaka
Konan ödül uğruna almak için canını
Kumlarda ölümüne at sürmüştü Sürâka.
Kutlu yolcularını
Misafir ederken Sevr Mağarası
Geçmedi zalimlerin bir türlü
Kin ile dolu karın ağrısı
Örümceğin ağı
Güvercin’in yuvası
Allah’ın izniyle
Söner mi hiç?
İslam’ ın davası
Sen geldin
Mutluydu
Sen giderken
Öksüz kaldı Mekke
Sen geldin
Mutlu
Yolunu beklerken
Medine
“Geliyorlar… Geliyorlar.” Dedi.
Hasretinle kavrulan çölün
Hasretle yolunu bekleyenleri
Ve hep bir ağızdan terennüm ettiler
“Ay doğdu üzerimize
Veda tepelerinden
Şükür gerekti bizlere
Allah’a davetinden
Ey bizden seçilen elçi
Yüce bir davetle geldin
Sen bu şehre şeref verdin
Ey Sevgili hoş geldin.
Sen güneşsin sen aysın
Sen nur üstüne nursun
Sen Süreyya ışığısın
Ey Sevgili Ey Resul.
Geldin!
Gelişinle bir kez daha açtı güller
Kusva’nın yularına uzandı sana hasret eller
Mihman hanelerine mihman etmek için yarıştılar
Seni hicrete zorlayanlara inat
Onlar sana hasretle kucak açtılar.
Hiç birini kırmadın
Ve hiç birini gücendirmedin
Sana mihmandar olmak isteyenler
Razı olunca Kusva’nın tercihine
Sen, bineğin durmadan aşağıya inmedin.
İndin!
Hira’dan iner gibi
İndin!
Miraç’tan döner gibi
İndin!
Kokun güllere siner gibi
Dokunduğun el, gül koktu
Yıkamadılar ellerini kokun gider diye
Ve bütün şehre sindi kokun
İki güzel isim kondu
Mihmanın adı Muhacir
Mihmandarın adı Ensar
Gül kokulu Medine
Gül kokulu şehir
Ashabına kardeş oldu
Ve sarıldı kardeşine
Geldin!
Uzandı kardeşinin eli
Geldin!
Kubâ Mescidinde
İlk ezanı okurken
Çözüldü Bilal’ in dili
Hüzünlüydün!
Öksüz kaldığı için Mekke
Yetim kaldığı için Kâbe
Bahçendi etrafındaki Sahabe
Sen,
O bahçenin nadide gülüydün.
Mevlit Kandiliniz Kutlu Olsun
5.0
91% (10)
4.0
9% (1)