Hudutsuz sevmelerim vardı
Dört duvara ve kırk merdivene sığan kelimelerle anlattım durdum
Yarim baksa
hecelerime BEN’i görür
gülümserdi
Ben baksam ona
hecelere gömüp sonsuzluğumu
Küllerimi savururdum Karadeniz’e
Sığmaya çalıştığım deryaların kabı kanatırken parmak uçlarımı
Rahme düşen tohumun sancısını düğümlerdim boğazıma
daha doğmadan biliyordum sancımın yıkacağı duvarları
daha doğmadan görüyordum saçlarına dolanıp boğulduğum sabahları
Lodosun çarptığı damlalar ile ıslanırken sol omuzum
Yarin dudağında yanıp buharlaşan sevinçlerime yol veriyor kalbim
Kaç kalmak biriktirdiysem içimde, her gitmek bir
geceye düşen
yıldız Her kalmak tanyerine
aşkını siper eden
güneş oluyor
Ufuğa sürgün düşleri olan
çocukların
Çenesine bulaşan çikolatanın tadında doyuruyorum gözlerimi
Kulağıma pelesenk olan şarkılara
Kaptırıp gidiyor parmak uçlarım
Her gitmek bir kuyruklu
yıldız oluyor
Ve her gitmek alacakaranlığa hizmet eden ışığın doğuşu oluyor
Sevgili
Işığın ve karanlığın hüküm sürmediği coğrafyalarda seviyorum seni
Kaf dağına kanat çırpan Simurg’un
Küllerinden yeniden
doğan Zümrüdü Anka’nın
Yola çıkış hikayesi oluyorum
Vardığı yerde bulduğu SEN oluyorum
Ve
Anlıyorum ki
Tüm gitmeler, kalmalar, uyanmalar, büyümeler
Açlığıma atılan yumruklar
Gülümseme sarılan şarkılar
Tenime dolanan rüzgar
SEN oluyorsun.
Ben, en çok sana sus’uyorum
Ben en çok sana sus oluyorum
Ve
Ben en çok sana sen ol’uyorum