1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
82
Okunma
Suçsuz şehirlerdeki emanet ruhlar korosuna hoş geldin çocuk.
Burada kimse kimseye tam bakmaz,
ama herkes birini bekler sanki.
Yollar uzar, tabelalar parlar, gökdelenler susar.
Senin adını kimse bilmez,
sen de artık fısıldamazsın kendine.
Binaların gölgesinde sıkışmış bir gökyüzü var.
İçine çektiğinde pas kokar:
biraz geçmiş, biraz unutulmuş hayaller.
Metro istasyonlarında nefes nefese koşanlar
aslında bir yerden kaçmaz…
Hiçbir yere yetişemezler;
yalnızca koşarlar,
karınlarını doyurmak istediklerini söylerler
ama açlık, içlerinden bir yumruk gibi
durmadan yoklar onları.
Köprülerin altında kalmış cümleler gibi,
sen de bir “belki”nin kenarına kıvrılırsın bazen.
Elinde olmayan bir hayatın misafirisin;
kendine bile yabancı bir dilde sorarsın:
“Ben burada kimim?”
Bir sokak lambası yanar
yalnızlığını aydınlatmak için.
Bir martı bağırır
suskunluğuna öfkeli sanki.
Ve şehir, seni fark etmeden
bir gece daha eskir.
Kaçmak istersin…
Ama nereye?
Haritalarda sana ait bir çizgi yok.
Yalnızca gidişleri gösteren bir tren sesi
ve hiçbir peronda durmayan bir umut kalır geriye.
Kocaman bir kayboluş hikâyesi gibi,
sen de şehrin kenarına yazılmamış bir cümle olursun.