10
Yorum
27
Beğeni
4,9
Puan
997
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 85.bölümü
desenlerin en hüzünlü rengiyle
acıların yüzünde beliren tebessümleriyle
yarın bir kervan yola çıkacak
oyası ateşle işlenen gergeflerin çırpındığı
delicesine zamanların insanları
acı şelalesinden rahmet serpecek çevre çevre
peçesi yırtılan geceler
yalnızlık dostlarını arıyacak oda oda
gözbebekleri eskimiş harfler gibi
masal acılarını anlatacak
melekler ağlayacak yukarılarda şefkat şefkat
tükenmez hayallerle yazacaklar son cümlelerini
bir gelincik
bir bebek süt için ağlıyor bak
sabahın kızıllığına bakarak
kutsal metinlerin şerh düştüğü insanlar yatıyor yan yana
akıldan sıyrılmış tevatürlerce çoğalıyor inlemeleri
bir başka takvim ki
duvarında asılı duran odanın
saati bir başka saat
mutluluklara alacalar üşüşmeden
elinize bir demet gül alıpta
neden bir kabristana götürmüyorsunuz
deste deste gülümsemelerinizi.
humma içen geceleriniz
son şiirin son mürekkebi
son redifi de bitmeden
içinde hu besteliyor tesbih tesbih birileri
dudaklarından döküp
gözlerinde topladığı güller donmak üzere
sonra çıldıran ayrılığı sarıyor yüreğine
sonra yosun yeşili kıyametler devşiriyor
bir selam yazıyor mektubunun son satırına
acep yolların ihanetine mi uğramaktasınız
paylaşılmayan gamların kıskacında
ne vakte değin mahpusluklarda kalacaksınız
umudunu yitirmeden
ve seherde matem dolu sabahlar olmadan
ve elden ayaktan düşmeden
dualarınızı,münacatlarınızı şeker diye eritip
bir bardak suda
neden sunmuyorsunuz
*
hicretin 4. senesi sefer ayı
uhud harbinden sonra
müslümanların zaafa uğradıkları zannına kapılan
etraftaki bazı arap kabilelerinde
islamın merkezi medine’ye karşı
bazı kıpırdanma ve hareketlenmeler görüldü
sinsi düşman,
açıktan açığa
müslümanlara karşı çıkamayacağını anlayınca
intikam duygularını tatmin için başka yollar aradı
masum kılığına girerek
adal ve kare kabilesine mensup altı kişilik bir heyet
medine’ye çıkageldi
müslüman olduklarını söyleyerek
efendimizin huzuruna çıktılar ve şöyle dediler
ya resulallah
kabilemiz arasında islamiyet yayılmış durumda
sahabilerinden bir kaçını
islam hükümlerini tebliğ etmek
kur’an okuyup öğretmek üzere bizimle beraber gönder
resul-i ekrem
islama hizmet teşkil edecek
bu masum ve makul görünen talebi cevapsız bırakmadı
ebi mersed başkanlığında
on sahabîyi gelenlerle birlikte gönderdi
irşad vazifesi ile yola çıktı
irşad heyeti huzeylilere ait
reci’ adındaki su başına geldiklerinde
adi ve alçakça bir hıyanetle
karşı karşıya bulunduklarını anladılar
bir anda
beni lihyan’dan yüz kadar okçunun
hücumuna maruz kaldılar
biz müslüman olduk
bize irşat heyeti gönder diye yalvaran bu adamlar
şimdi müslüman mürşitleri lihyanlıların okçularına
teslim ediyorlardı
müslümanlar kılıçlarını sıyırarak bir dağa iltica ettiler
kendilerini kılıçlarıyla müdafaa etmeye kalktılarsa da
kısa zamanda mukavemetleri kırıldı
hainler, müslümanların sığındıkları dağın etrafını sardılar
eğer yanımıza inip teslim olursanız sizi öldürmeyiz
diye seslendiler
müslüman muallimler,
müşriklerin bu sözlerine güvenmeyip
teslim olmayı reddettiler
içlerinden asım bin sabit
ben, müşriklerin himayesini
ömrüm boyunca kabul etmemek üzere yeminliyim
vallahi, ben bu kafirlere asla teslim olmam dedi
sonra da, Allah’ım
eesulünü durumumuzdan haberdar et
diye dua etti
bir taraftan da müşriklere ok yağdırıyordu
ok atarken de,
ben ne diye çarpışmayayım ki
gücüm, kuvvetim yerinde
oklarım yanımda
yayımın kirişi kalın
enli temrünler sebebiyle kayıp gitmekte
ölüm hak, dünya boş ve geçicidir
takdir edilen elbette başa gelecektir
insanlar er geç Allah’a dönecektir
eğer, ben sizinle çarpışmazsam annem evladsız kalsın
bu kahraman sahabi, oku bitince
mızrağını kullanmaya başladı.
o da kırılınca kılıcına sarıldı
böylece bir çok müşriği yere serdikten sonra
son duası şu oldu
Allah’ım ,
ben, Senin dinini korumaya çalıştım
Sen de cesedimi müşriklerden koru
diğer sahabiler de kahramanca çarpıştılar
ancak, yüz kişiye karşı on kişi ne yapabilirdi ki
sonunda aralarında asım bin sabit’in (r.a.) bulunduğu
yedi sahabi müşrik oklarıyla şehit oldu
geri kalan üç sahabi
müşriklerden kendilerini öldürmeyeceklerine dair
kesin söz alınca teslim oldular
müşrikler üçünü de yaylarının kirişleriyle sıkıca bağladılar
sonra mekke’nin yolunu tuttular
maksatları, onları götürüp
müslümanlara karşı kalpleri kin ve nefretle dolu
kureyş müşriklerine satmaktı
yolda abdullah bin tarık
bir fırsatını kollayıp kaçtı
ancak bu kaçış, hayata değil, şahadete idi
müşriklerin attıkları taşlarla o da şehit oldu
geriye iki kişi kaldı
zeyd bin desinne
hubeyb bin adiyy
bunları da götürüp mekke’de sattılar
asım bin sabit
uhud muharebesinde sülafe adındaki
azılı bir müşrik kadının iki oğlunu öldürmüştü
bu şerir kadın,
hz. asım’ın başını eline geçirdiği takdirde
onunla şarap içeceğine dair yemin etmişti
lihyanoğulları bunu biliyorlardı
bu sebeple hunharca şehit ettikleri
hz. asım bin sabit’in başını alıp
mekke’deki bu kadına götürmek istiyorlardı
anncak Allah kendilerine bu fırsatı vermedi
asım bin sabit’in (r.a.) şehit olmadan az önce
Allah’ım…müslüman olduğum günden beri
Senin yüce dinini müdafaa ve himaye etmek için
nefsimi fedâ ettim
bugün son günümdür
Sen de benim cesedimi
müşriklerin dokunmasından muhafaza eyle
diye ettiği duasını
Cenab-ı Hak kabul etti
müşrikler cesedinin başına yaklaşmak istediği sırada
cesedin başında birden bir arı sürüsü peyda oldu
onları cesede yaklaştırmadı
cesedi sabahleyin gelip almak üzere ayrıldılar
ancak sabahleyin geldiklerinde ceset ortada yoktu
şaşırdılar. çünkü Cenab-ı Hak
gece bir yağmur yağdırmış
bu büyük sahabinin cesedini
necis müşriklerin ellerinin dokunmasına fırsat vermeden
sellere sürükletip götürmüştü
lihyanoğulları tarafından mekke’ye götürülen
hz. hubeyb bin adiyy ile zeyd bin desinne
bedir’de yakınları öldürülenler tarafından
satın alınmış ,hapsedilmişlerdi
kureyş’in kararı bu iki sahabayi şehit etmekti
bir müddet
hapiste işkence ve eziyetlere maruz bıraktıktan sonra
bir gün alıp ikisini birlikte
ten’im mevkiine götürdüler
iki kahraman sahabi son olarak
kucaklaşıp birbirlerine sabır tavsiyesinde bulundular
ten’im denilen yer
sanki bayram yeriymiş gibi
çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkekle dolmuştu
bu iki masum sahabinin maruz kalacakları
gaddar hareketi seyre gelmişlerdi
hürriyet ve insanlığı ayaklar altına alan
canileri alkışlamaya koşmuşlardı
yarım kalan uhud muvaffakiyetleriyle,
bedir mağlubiyetinin acısını
çıkaramadıklarını biliyor
o acıyı, hıncı ve intikamı
bu iki masum silahsız sahabiyi
darağacında sallandırmakla almaya çalışıyorlardı
çukur kazılmış, direk dikilmişti
hz. hubeyb’i direğe doğru götürdüler
gönlü Allah ve resulünün muhabbetiyle dopdolu
hz. hubeyb, telaşsız, tereddütsüzdü
dini uğrunda şehit olmayı en büyük şeref biliyordu
iki rekat namaz kılmak için müsaade istedi.
izin verilince bütün samimiyeti ile
yüce mevlasının huzuruna yöneldi.
iki rekat namazını kıldı
etrafına bakan büyük insan
hiç bir nurani yüz göremiyordu
bütün suratlar abustu
şirkin çirkinliği yüzlerine aksetmişti sanki
resalullaha selamını iletecek kimseler yoktu
o kocaman kalabalıkta
bizzat kendi ağzıyla
hayatını uğruna feda ettiği resulullaha
darağacında selam yollamaktan başka çaresi yoktu
şöyle niyazda bulundu
Allah’ım,
şu anda düşman yüzlerden başka yüz göremiyorum
Allah’ım,
şurada selamımı resulüne ulaştıracak hiç kimse yok
ne olur, ona selamımı Sen ulaştır
Allah’ım!
sen, bize resulünün peygamberliğini bildirdin
bize reva görülenleri de ona sabahleyin bildir
bu hazin dua yapılırken,
resul-i ekrem efendimiz de
medine’de hubeyb’in selamını
aleykesselam diyerek aldı
sonra ashabına dönerek
kureyş, hubeyb’i şehit etti…buyurdu
hz. hubeyb ise şehit edilmeden önce,
eli kolu ağaçtan direğe bağlı bekletiliyordu
karşılarında, babaları öldürülmüş
kırk genç ellerinde mızraklarla duruyorlardı
emir alınca dört bir taraftan mızrakları
bu aziz sahabinin vücuduna batırmaya başladılar
fedakar sahabi yüzü
kabe’ye doğru şehadet makamına erişmek istiyordu
Rabb-i Rahimine
Allah’ım
eğer ben Senin katında hayırlı bir kul isem
yüzümü kıblene çevir diye yalvardı.
kıbleye çevrilen hubeyb hazretlerinin yüzünü
bir daha başka tarafa çeviremediler
hz. hubeyb’in ruhuyla
yüce alemlere yükselme zamanına
kısa bir süre kalmıştı
ruhunu teslim etmeden önce kendisine
Allah ve resulüne iman ve muhabbetten dolayı
bu zulmü, bu eziyeti reva görenlere şöyle beddua etti
Allah’ım
kureyş müşriklerini mahvet
topluluklarını tarumar et!
onların birer birer canlarını al
hiçbirini sağ bırakma Allah’ım
yüksek sesle yapılan bu beddua,
ten’im mevkiinde yankılandı
imansız kalplere müthiş bir korku verdi
kimisi yüzü koyun yere uzandı
kimi kulağını tıkadı bu korku
hubeybin şahadetinden çok sonraya kadar da
devam etti
mızraklar göğsüne saplı hz. hubeyb
o ibret verici manzara içinde
bir müddet Allah’ın varlık ve birliğini
resulullahın hak peygamberliğini
şirk ehlinin suratlarına haykırdı
hayatını şehadet mertebesiyle noktaladı
böylece Allah yolunda darağacında
ruhunu teslim eden ilk müslüman oldu
hz. hubeyb’in şehadetini
hz. zeyd’in şehâdeti takib edecekti
müşrikler onu da ten’im’e alıp getirmişler
darağacına bağlamışlardı.
hz. hubeyb’e yapılan tekliflerin aynısı ona da yapıldı
bu büyük sahabi de hubeyb’in verdiği aynı cevapları
pervasızca verdi.
ebu süfyan bu durum karşısında hayret
ve takdirini gizleyemedi şu itirafta bulundu
ben, insanlar arasında
ashabının muhammed’i sevdiği kadar
hiçbir kimsenin,
hiçbir kimseyi sevdiğini şimdiye kadar görmüş değilim
her iki sahabi de imanlarında
Allah ve resülüne sadakatte
zerre kadar tereddüde düşmeden
işte böylesine imrenilebilecek güzel bir surette
hayat defterlerini kapadılar
redfer
5.0
94% (16)
4.0
6% (1)