11
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
726
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 36.bölümü
gecenin elini göğsünden sıyırma vaktiydi
gözleri kamaştıran beyaz el olmak vakti
ay çıkıverdi ortaya
ve saat yaklaştı
apaçık, apak bir ayet olarak göründü ay
yeni baştan
baştan başa
yarıldı ay
o gece parmağını göğe uzattı peygamber
aya yöneldi gözleri
gökten hiç ayrılmayan gözleri
susamış arzın dudağına
semanın göğsünden ana sütü aklığında
sözler emdirdiği anlardı
gökte ki ay
dudakta ki söze
sessiz yoldaşlığının gözle görünür olacağı
gece geldi çattı
ki göklü bir ayettir ay
gökte ki sözdür
zerrece ihtilafı yok Rabbine
her dem itaat çizgisinde
ak alnı hep secdede
göklü heyecanların yeryüzüne uzanan ışıltılı dal ucudur
semavi gündemlerin mahcup edası
dünyayı ardına alanların süt beyaz öncüsü
gecenin göğsüne sokulmuş yed-i beyzadır
beklenmedik bir şeydi
ikiye ayrıldı hilalin kavsi
olacak şey değildi
olmazları olduranı inkar ederek yaşayanların
yürekleri yarıldı
imkansızı mümkün kılanın,
hükümlerini yok sayanların acı firarları başladı
kamerin yarılması
aslında kaderin yarılmasıydı
müşrikler, gördükleri her mucizeye
bir kulp takarak
nazarlarda basit bir hadiseymiş gibi
göstermek isteyerek
hem kendilerini
hem de halkı aldatma yoluna gidiyorlardı
zaman zaman da akıllarınca resul-i ekremi
güç durumda bırakmak niyetiyle
meydana gelmesini mümkün görmedikleri
isteklerde bulunuyorlardı
eğer, gerçekten Allah tarafından vazifelendirilmiş
bir peygamber isen,
şunu şunu yap
şunu şunu göster de, görelim
diyorlardı.
isteklerde bulunurken maksatları iman etmek değildi
bilakis kainatın efendisini güç durumda bırakmaktı
fakat, Cenab-ı Hak,
müşriklere karşı sevgili resulünü hiçbir zaman
güç durumda bırakmıyordu
hiç bir zaman muavenet ve muhafazasını
üzerinden eksik etmiyordu
yine bir gün
kureyşin ileri gelenlerinden ebu cehil,
velid bin muğire gibilerin de içinde bulunduğu
bir grup müşrik
peygamber efendimize gelip
eğer sen, gerçekten söylediğin gibi
Allah tarafından vazifelendirilmiş bir peygamber isen
bize ay’ı ikiye ayır
öyle ki
yarısı ebu kubeys dağı
diğer yansı kuaykıan dağı üzerinde görülsün
resul-i ekrem efendimiz
şayet bunu yaparsam, iman eder misiniz
onlar, hep bir ağızdan
evet, iman ederiz dediler
davasında haklı ve doğru olduğunu göstermek için
mucizeyi istemek peygamberin vazifesiydi
istenilen mucizeyi yaratacak ise Cenab-ı Hakk’tı
ay’ın bedir haliydi
yani en güzel göründüğü 14. gecesiydi
kainatın efendisi,
Allah’ın emir ve iradesi dairesinde
hareket eden aya
şahadet parmağıyla işaret etti
bu işaret-i nebevi kafi geldi
ve ay ikiye ayrıldı
öyle ki
yarısı müşriklerin istedikleri gibi
ebû kubeys dağı üzerinde
diğer yarısı kuaykıan dağı üstünde
iki parça halinde görünüyordu
resul-i kibriya efendimiz, orada bulunan halka
şahit olunuz
şahit olunuz…
diye seslendi
apaçık mucize karşısında da müşrikler
inat ve inkarlarından vazgeçmediler
üstelik
bu da ebu kebşe’nin oğlunun bir sihridir diyerek
asılsız bir tevilde bulunup
kendi kendilerini aldatma
ve teselli etme yoluna saptılar
gözleri önünde cereyan eden hadiseyi
elbette inkar edemezlerdi
inkar edemedikleri için de
çıkar yol olarak sihirdir demek zorunda kalıyorlardı
sırf resul-i ekrem efendimizin davasını
tasdik etmemek için
bu apaçık mucizeye sihirdir diyen müşrikler
aralarında şöyle konuşmaktan da edemediler
şayet muhammed büyü yaptı ise
bu büyüsü bütün yeryüzünü kaplayamaz ya
etraftan gelecek olan yolculara soralım
bakalım onlar da gördüklerimizi görmüşler mi
etraftan gelen yolculara sordular
onlar da aynısını gördüklerini itiraf ettiler
bütün bunlara rağmen
ruhen ve kalben tefessüh etmiş
şirkle gönüllerini kirletmiş müşrikler
iman ederiz vadinde bulundukları halde
inanmadılar
ebedi saadetin kaynağına koşmadılar
üstelik arkasından da şöyle dediler
yetim-i ebu talib’in sihri
semaya da tesir etti
bu parlak mucizeyi inkar etmeleri üzerine
Cenab-ı Hak,
inzal buyurduğu ayet-i kerimelerde
hadisenin vuku bulduğunu bildirip
onlarınsa imansızlıkta
yalanda diretip durduklarını beyan etti
‘kıyamet yaklaştı
ay yarıldı
onlar bir mucize görseler yüz çevirir
ve bu kuvvetli bir sihirdir,derler.
peygamberi yalanlayıp kendi heveslerine uydular
fakat takdir edilen her şey
bir gayeye ulaşacaktır’
şakk-ı kamer,
şakk-ı kader oldu
sihir dediler sadece
hep süregelen bir sihir
bağrıştılar
ebu talib’in yetiminin sihri göklere kadar uzandı
iç seslerini bastırmak için gürültüye boğdular vicdanlarını
sihir bu diye bağırdıkça,
sihir bu diye çığlık attıkça
kendi aldanışlarını itiraf ettiler
güç yetiremediklerinin belgesi oldu avazları
inkarları ayyuka çıktı
göz yanılması saydılar, ay yarılmasını
gördüğüne aldandıklarını gördü gözleri
ilk defa…
ince bir zar gibiydi güvenceleri
her an yırtılabilir
her an parçalanabilirdi
yırtıldı,parçalandı,yarıldı ay
korkudan kaçıştılar
yarılınca ay
her şeyin olağan gidişine
her şeyin sıradan akışına
aldanışları gün yüzüne çıktı
ayın yarılmaksızın duruşu da sıradan olmaktan çıktı
ayın yarılması mucizeydi
müşriklere göstermek içindi
kaskatı kalpleri yumuşatmak içindi
…’ne olmuş ki kalplerinize
taş gibi katılaştı, hatta taştan da’
acı sitemini duyacaktı insanlık
taşları utandıran katılık ancak insan kalbinde vardı
aynı şekilde, ateşin ibrahim (as) teni karşısında
serin ve selim oluşu
ateşin yakıcılığının da olağan olmadığını
hatırlatmak içindi
ayın sessiz kaderini yazacak kadar
yakındı Allah
çılgın ateş yalımlarının uçlarını tutacak kadar
yakındı Allah
münkirlerin zannını yırttı o gece ay
eğildi yeryüzüne ve fısıldadı inceden
gözlerin inanılmaz bulduğu o gerçek
göğün gündemini sarsacak kadar ciddiydi
kaçınılan hakikat
gökyüzü kadar sakin ve sınırsızdı
maviler kadar müjdeli ve kuşatıcıydı
göğün altından kaçamazdılar
nereye gitseler gök vardı
ayı inkar edemezdiler
hep başuçlarında doğan aydı
aya bakan gözlerin de
ayan beyan sahibiydi O’
o gece,
peygamber’in hatırının göğe kadar taştığını gördü kalabalıklar
işaret parmağının dokunmasıyla yarıldı insanlığın kaderi
sözün elçisi
sözün göklü olduğunu ayın yüzünde gösterdi
işaret parmağı ayı gösterdiğinde
ay da işaret parmağı olup
peygamber’i gösterdi
mekke’nin sadık dostlarına dost oldu ay
başını yerden kaldırdı ezilmişlerin
sözün hükmünün dağlardan ağır olduğunu gösterdi suskunlara
vahyin müjdesinin gök kadar mavi olduğunu fark ettirdi
sevindirdi
ay vaktine uyandırdı dostlarını
ay kadar yükseltti ümitlerini
Allah’ın elçisi’nin ay vaktinde
işaret ettiği gerçek ayan beyandı şimdi
gökte ay gibi
vaktin gözbebeğini büyütüyordu durmadan
mekanın yüzüne gökten ince gamzeler düşürüyordu
parçalıyordu alışkanlıkları
cehaletin tozlu perdelerini yırtıyordu
ümitsizliğin kara gömleğini hilal inceliğiyle yırtıyordu
göğüslere ay çarpıntısı düşürüyordu
göğe kayıyordu yeryüzünün heyelanı
iki parçası iki kanat oluyor ayın
kab-ı kavseyn fotoğrafı veriyor
birbirine bitişik iki yay oluyor
en güzel hale ayna oluyor ay
Allah’ın hem kulu hem elçisi olan Muhammed (sav)’in
halini çiziyor göğün göğsüne
iki kanatlı kelebek oluyor
aşağıdan yukarı kulluğuyla çıkıyor
yukarılardan aşağı elçiliğiyle iniyor
aydan ışıklı pareler düşürdü kederli avuçlara
dünyanın parçalanmışlığının üstüne çıktı garipler
hayallerini göğün yüzüne kondurdular
adlarını apaçık zaferin beyaz sayfasına yazdırdılar
gözlerin inanılmaz bulduğu o gerçek
göğün gündemini sarsacak kadar ciddiydi
yere bağlı
göğe asılı bir gece yürüyüşçüsü
az sonra gelecekti
gece yürüyüşünün ilk çıtırtısı duyulacaktı alemde
miraç yolculuğunun ilk adımının titretmesiyle
dağları parçalayan sözlerle
yarılacaktı ay
göğün avuçlarını kanatacaktı izzeti
ay ayna olacaktı elçiye
elçi ayna olacaktı ayın kaderine
kaçılan hakikat
gökyüzü kadar sakin ve sınırsızdı
maviler kadar müjdeli ve kuşatıcıydı
göğün altından kaçamazdılar
nereye gitseler gök vardı
ayı inkar edemezdiler
hep başuçlarında doğan aydı
aya bakan gözlerin de
ayan beyan sahibiydi O
redfer
5.0
100% (20)