6
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
1027
Okunma

“Her kadın
mezar kadar derindir
o izin vermeden çıkamazsın”
demişti
ismini saklı tutmak istediğim bir kadın
Sonra bir baktım
her gün azar azar
ismine gömüyorum kendimi
Bileklerimde
ve boynumun kenarında
rujlu dudaklarıyla
dolaşmasını yasakladım
Çünkü hep dişlenmiş bir alfabenin
harflerinden kelime yontuyordu
Zincir sesini ülkesi zannediyordu
Yüzüme uçurummuşum gibi bakıyordu
Çünkü iskeledeki kırık tahtalar için üzülüyordu
Öpülmemiş çocukların
çorak gamzeleri için
Okunmamış şiirlerin küskün imgeleri için
Yarım yamalak döşenmiş kaldırım taşları için
Bozulmuş atlıkarıncalar
ve kaydıraklar için
Kaybolan küpeleri
kaçmış çorapları için
Ya bileklerim?
Ya ferini yitirmiş gözlerim?
Soyundum ona dair her şeyden
-zordur gölgenden bile yakın olandan soyunmak-
Babamla daha çok konuşmaya başladım
Elim değmişken sigarayı azalttım
Ekmeği bile kör bıçakla kestim
Yağmur yağarken perdeleri kapattım
...
Vav gibi büküldüm bir gün
ve aynada ilk defa kendimi gördüm
Soyundum evet
üzerimde hiçliği unutturan
dar elbise gibi duruşundan
Acıkmış kuyu gibi kokan koynundan
...
Vav gibi büküldüm bir gün
ve secdeye kapanıp
lalenin ayak ucundan öptüm
Zamana yırtılmamayı becerebilirse
insan nefret etmemeyi öğreniyor
içindeki yangından
ve sağ çıktığı her enkazdan
Öğreniyor kapatılabildiğini tüm kapıların
Bir cümlenin kapısı mesela
bir kitabın bir hayatın…
Bir nokta ile bazen
bazen arzusuz ellerle
bazen de paslanmış küreklerle
İnsan içinde yaşamayı da öğreniyor zorda kalınca
kısılıp kaldığı tabutun
Bu arada bir kapı kapanmayınca
diğer kapılar lal oluyor
biliyor muydun?
“Her kadın
mezar kadar derindir
o izin vermeden çıkamazsın”
demişti
Çıktım
Elifin avucunda çıktım
Gökte üç kapı açıldı sonra gördüm
Biri balık sahibi Yunus’a
biri kuyunun koynundaki Yusuf’a
biri de -kül olduktan sonra ancak-
vav gibi bükülen bana…
Özgür Saraç/Râzı
230822denizli