3
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
873
Okunma
(Gerçek bir roman karakteri olan sevgili Meral’e...)
zaman ne zaman başladı ne zaman bitecek
sık sık düşünüyorum bunu
sıra dışı bir tat bırakıyor ağzımda bu düşünce
kaybolmamak için hemen çıkıyorum oradan
ki çıkmanın anlamı ağırdır
anıları koruyan ağaçların dalgınlığına çarpıyorum
seçilmiş sözler biriktiren dallarından
sararıp solmuş bir söz düşüyor önüme
’’kırk yaşımızda, yüreğimize
yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.’’
ben o kurşunu hangi yaşta sıkmıştım yüreğime
hatırlamıyorum, belki de sıkmamıştım
belki de kurşuna dizmiştim oyuncak bir tabancayla
bundandır kırk yaşından sonra
o morg senin bu morg benim dolaşıp durmam
işte böyle saatlerce yürüyorum kendi içimde
yürüyorum ve bir tek Meral’e rastlıyorum
bir de avucunda sımsıkı tuttuğu gülücük ölüsüne
birkaç bin kent öteden sesleniyor bana
biliyorum düş güçlerin oyunudur Meral’in seslenişleri
uzakların dudaklarında buluşmak, ah bir seremonidir
şiir üstüne şiir yazdırıyor aramıza giren o şanslı kentler
sonra o şiirler final sorusunu da bilip
seçilmişler için yazılmış bir romana dönüşüyorlar
ne tuhaf! sevdiğim bütün kızların babaları faşistti
elimde aykırı kitaplarla gidemezdim onların evlerine
Meral’in babası yoktu, o daha çok küçükken
babalar evlerin kabusu değilken henüz
onun babası başka bir düşü seçip ayrılmış evden
birden rüzgâr çıkıyor hayal gücünü süpüren rüzgâr
sona eriyor ağaçların dalgınlığı
tekrar çalışmaya başlıyor zaman kavramı
kesiliveriyor Meral’in seslenişleri
anılar koşar adım yuvalarına çekiliyorlar panikle
küçük bir anı koşmak isterken ayağı takılıp düşüyor
kaldırıyorum onu yerden yani kendimi
neden kaçışıyorsunuz diye soruyorum ona
gelmekte olan insan çölünü işaret ediyor eliyle
kim olduğumu hatırlıyorum o insan çölünün içinde
karşı kıyıya düşünce taşıyan bir kayıkçıymışım ben
5.0
100% (7)