0
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
778
Okunma

Yaşamın ve ölümün tekinsiz ayak sesleriyle
Dağılıyor saçlarım
Herkes her şeyden aklanıyor günah işleme özgürlüğü, insana kıyma özgürlüğü, hırsızlık yapma özgürlüğü bütün bu özgürlüklerden kanal yapılıyor,
Tanrının mabetlerinde vaazlar faizsiz artık.
Bin çift ses oldu göz kapakların bu şehirler seni zapt edemez
Ben buna kirpiklerinin şiiri diyorum
Ellerinin izini anımsıyor yorgun ve terli bedenim
sararmış perde önlerinde, sağır ve dilsiz aydınlıkta kayboluyor renkler
Sarı tüccarların ellerinin kiri ve sakallı neon tabelaların ağırlıklarıyla
büyüyor çocuklar.
Yarı açık gözlerime asılı kalıyor ağzının kenarı ve ay ışığı
Arsızlıklarımla yürüyorum Tanrılara büyülenmiş çocukları gibi.
Teninin derin deniz kokusu günlerin işsizliği
gecelerin ağırlığı.
Tüy sarhoşu parmaklarımla parke taşlarını sayarken
bulutların saçlarına boyanışını görmezden geldim
Abartısız bir hikaye.
Şehirlerin zahmetsizce ama ölümlerle yükselen plazaları gibi
Kalabalıkların hüzünlü ve yalnız fahişe tiratlarının ucunda
Dudakların bir gülümsemeyle büyüyor bedenimde.
Tanrıların karşısında iyi banka hesabında şişkin yalnız kaldığında sinsi
Ve soru sorulduğunda kör, sağır , dilsizler uçurumunda
Sen sustuğunda rüzgâr uğuldar büyük felaket.
Zamansız ve hatta anlamsız bir sarhoşlukla uzaklardaki bir kadını düşlüyor
Aklım
Ağzım
Sancım
Etim
Söyle sevgili büyük ve anlamsız kanallar şehirleri böler mi.
Kızıl akşamların bacakları, ağdalı yatağında uykunun orta yerinde inlerken
büyük bir şaire dönüyor kasıklarım
Yatağım odanın rengine odanın rengi gözlerine bürünüyor
akşam uğultuların içinde boğuldu ve gayrı herkes öldü.
Ağaçlar güneş lekesi gibi kalıyor apartman aralarında
sahnesine el konulmuş bir deliydi aşk
Zweig şımarıklığını intihar ederek çözdü
Bazen güneşten önce uyur seni severim
Bazen düşleriyle yatmalı insan
günahkar boşlukların içinde kuru yer kalmayan değin terleyerek.
Dilinin sustuğu
Ellerinin kızardığı
ucuz şarap gibi kokan duvar diplerinde sıkıştırıyorum etini
Kendimi dolduruşa getiriyorum, yapacak şey yok
az önce vurdu korkunç ağırlığı mesai bitiminin.
Bakır rengi çukurlarında gökyüzünün
ıslak sakallarıma uzanırken ellerin
suya dönüşüyor yüzümüz.
Çukurlara dolduruyorum bulutları, yıldızlar karanlıkta şarkı söyler
ve sesleri ne güzel dağılır bedeninin kıvrımlarında.
Küfrün özü kurumuş dudaklarım
Hızlı trenler geçerken uzakta kapanan istasyonlar kadar özlem ve hasret dolu.
Apartman boşlukları siyah ve beyaza büründü
Geçimsiz görgüsüz zamanlar
Düzenin orospularıyla, düzülenin zevk sarhoşluğu.
tedirgin bedenlerin bel soğukluğu .
Mülteci çığlıkları gibi meydanları dolduran
büyük fil mitingleri .
Yalnız uyandıkça sonbaharı andırıyor tüm mevsimler
Yağmurun saçlarını öperek dağılışını izliyorum sessizce.
Sevincimin rengi ağzının kenarlarında anlam buluyor
odayı sokakları ve şehirleri gözlüyorum
Parmak uçlarımda yürümeyi sevdiğim köprüler sana bağlanıyor .
Odanın her köşesinde saçlarına uygun bir şarkı arıyorum
Sen akşamın kızıllığını çalıp saçlarına takmışken üstelik.
5.0
100% (9)