1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
585
Okunma
Sıcacık bakışların parlattığı siyah gözlere ben nasıl söyleyeceğim
Işığını söndür bu dünya karanlık demeyi
Ben körlüğe mahkum bırakmayı hangi anadan öğrendim?
Yüreğim olmuş vicdansız
Oysa anlatmışlardı
çiçeği burnundan zorla alınmış teyzeler
Bazıları doğarmış kansız
Yokluğu kara güne bağlamışlar
Gelen gün giden gün
O, bu, şu
Bir yaşı var anlamaya iki zeytinle üç kalbi bir tutan
Ama yaş bu
uzadıkça büyümeyen
Her günün sabrının taşırdığı bir gecesi var
Hükmü giydirir gözlere bir şeffaf örtüyü
Sabaha kadar örter sesini
Baba kapısına kapatır buğulu gözleri
Her şeyin tatlı bir adı var
Tarif edilmez akşam saatleri gibi
Gizli kaçamak gördüğün bir çift gözün
Günlerce anlatılması
Yıllarca saklanmış
Aldatılması
Gönül paraya kondu konulalı
Kara gün kağıt üzerindeki rakama ağladı
Nerede sevişmiş güneşin aya verdiği mutluluk ateşi
O günleri bir gün mü
Bir gün mü böyle silip geçecekti
Ayrılık neden yenik düşerdi
Çıkmayan şafak nabzına
Kara gün demeselerdi
Korkuya boyanır mıydı yüzüm
Bu kadar
Bu kadar açılır mıydı bu ten
Soluk rengi öğrenmiş oldum
Çok geldi
Kara günler diye andığımız gençlik pişmanlığı
Şu ağızım Edip eylediğim neyin küfrünü kusar oldu bu sabahlara
Yaratılmış bir duyguyu gömmek nedir bir başkasına teslim edip orda öylece
Öksüz bıraktığım kalbime
Ben ne diyeceğim?
Bu gamsızlık bu yaşımda ben kimden öğrendim?
5.0
100% (5)